Z Dergi Mobil Uygulamasını
ÜCRETSİZ HEMEN İNDİRİN!

Mobil Websitesine Devam Et >>

Selçuklu Kütüphaneleri
Haşim Şahin

Yazı Boyutu: a a a
Okuma Modu

Selçuklu Kütüphaneleri
Haşim Şahin

https://www.zdergisi.istanbul/makale/selcuklu-kutuphaneleri-498

Gaznelileri 1040 Dandanakan Savaşında mağlup ederek bağımsızlıklarını ilan eden Selçuklular, muazzam bir medeniyet inşa eden Sasani ve Abbasi devletlerinin sadece siyasi değil aynı zamanda kültürel ve ilmî miraslarını da devraldılar. Selçuklu sultanları kuruluş döneminden itibaren âlimleri himaye ederek çok sayıda eserin vücut bulmasına katkı sağladılar.

Emevi ve Abbasi dönemlerinde olduğu gibi Selçuklular zamanında da hem cami, medrese, hastane vs. yapıların içerisinde bulunan kurumsal kütüphaneler hem de şahısların kendi gayretleriyle meydana getirdikleri hususi kütüphaneler vardı. Kütüphanenin işleyişinden “hazin” yahut “hafız-ı küttab” adı verilen görevli sorumluydu. Kitap satın almak, mevcut kitapları korumak, tahrip olan yahut cildi eskiyen kitapları tamir ettirmek, ödünç kitap alışverişini kontrol etmek onun vazifeleri arasındaydı.

BÜYÜK SELÇUKLU KÜTÜPHANELERİ

1055’te Tuğrul bey, Büveyhi hakimiyeti altındaki Abbasi hilafet merkezi Bağdat’ı ele geçirdiğinde şehir, Halife Me’mun devrindeki günlerinden hayli uzak olsa da hâlâ yüksek bir kültürü temsil ediyordu. Şehirde Büveyhi veziri Ebu Nasr Sâbur tarafından 993-994 yılında kurulan kütüphane oldukça zengin ve aktifti. Bu kütüphane 1059’da sultanın ikinci defa Bağdat’a geldiği sırada çıkan bir isyan sırasında yağmalandı. Tuğrul beyin veziri Amidülmülk Kündürî yağmadan kurtardığı çok sayıda kitabı kendi kütüphanesine nakletti. Bu karar, insani yükümlülükle alakalı olduğu kadar, vezirin kitap aşığı olmasıyla da ilgiliydi.

Selçuklu ülkesinde kitaba düşkün olan tek isim Amidülmülk değildi. Sultan Alparslan, Melikşah, Sultan Sencer, Nizâmülmülk, Müeyyidülmülk, Gazzalî, Kuşeyrî de kitaba düşkünlükleriyle öne çıkan öne çıkan isimler arasındaydı. Sultan Sencer’in “Hızânetü’s-Sultan” adı verilen bir şahsî kütüphanesi vardı. Selçukluların en kudretli veziri kabul edilen Nizâmülmülk kendi adıyla anılan ve her birinin müstakil birer kütüphanesi bulunan Nizâmiye medreselerini kurduğu gibi Siyasetnâme adını taşıyan bir de eser kaleme almıştı. Selçuklu döneminde en zengin koleksiyonlara Nizâmiye medreseleri sahipti ve Bağdat Nizâmiye Medresesine vakfedilen kitaplar büyük vezir tarafından kontrol edilirdi. Azamiye medreseleri de bu dönemde kütüphaneleri olan eğitim kurumlarındandı.

Bu dönemde kütüphaneleriyle öne çıkan bazı şehirlerden söz edilebilir. Devlete başkentlik yapmış Rey ve İsfahan’ın yanısıra Nişabur, Serahs, Hemedan, Belh, Dımaşk, Halep, Bağdat, Basra, Merv ve Kirman da kütüphaneleriyle meşhurdu. Bu kütüphanelerin kurulmasında Nizâmiye medreselerinin büyük etkisi olmuştu.

Kütüphane bakımından zengin olan şehirler arasında Bağdat, Abbasiler devrinden itibaren önemli bir kültür başkenti olması hasebiyle biraz daha öne çıkmaktaydı. Yukarıda sözünü ettiğimiz Ebu Nasr Sâbur’un kütüphanesinin yanısıra, Abbasiler devrinden beri mevcut olan Mustansiriye, Fahriye Medresesi, Ciliyye ve Mescid-i Zeydi kütüphaneleri şehirdeki diğer kütüphanelerdi. Meşhur İslam coğrafyacısı ve ortaçağ Selçuklu kütüphaneleri hakkında en değerli bilgilerin kaynağı olan Yâkut el-Hamevî kitaplarını Fahriye Medresesinin kütüphanesine bağışlamıştı. “Garsu’n-ni’me” lakabıyla tanınan Muhammed b. Hilal’in 10 bin kitaba sahip, oldukça zengin kütüphanesi de yine bu şehirdeydi.

Bununla birlikte Selçuklular devrinde Bağdat’taki kütüphanelerin en büyüğü şüphesiz Bağdat Nizâmiye Medresesi içerisindeki Darülkütüb’dü. Koleksiyonu 1194’te fütüvvet teşkilatını kuran meşhur Abbasi halifesi Nâsır Lidinillah tarafından hediye edilen binlerce cilt kitapla iyice zenginleşmişti.

Benzer şekilde Merv de kütüphane bakımından zengin bir Selçuklu şehriydi. Yâkut el-Hamevî, Merv kütüphanelerindeki kitapların çokluğu ve güzelliği karşısındaki hayranlığını dile getirmiştir. Hamevî’nin verdiği bilgilere göre şehirde 10 kütüphane vardı. Bunlardan Aziziye Kütüphanesi Sultan Sencer’in şerbetçisi İzzeddin Ebû Bekir Atik Zencânî tarafından kurulmuştu ve içerisinde 12 bin cilt kitap bulunuyordu. Zamiriyye Kütüphanesinde ise her biri 200 altın değerinde 2 bin kitap yer alıyordu. Yâkut el-Hamevî, kitapları alıp kullanmanın çok kolay olduğu bu şehirde 200 altın değerindeki kitapları evine götürmüş, onları “otlakta koyunların bol bulamadıkları otları otladıkları gibi doyasıya okumuş” ve meşhur Mucemü’l-Buldan isimli eserini bu kitaplardan faydalanarak yazmıştı. Hamevî’nin sözünü ettiği bu kütüphanelerden bazılarının Samâniler devrinde kurulmuş olması, bölgedeki ilim geleneği ve kütüphane kurma kültürünün Selçuklu öncesi döneme kadar uzandığını göstermektedir.

TÜRKİYE SELÇUKLU KÜTÜPHANELERİ

1076’da İznik’i ele geçiren Süleyman Şah tarafından Selçukluların Anadolu kolu olarak kurulan Türkiye Selçukluları devrinde âlimler himaye edilmiş, medreseler, kervansaraylar, zaviyeler, hastaneler inşa edilmiş ve bu yapılar içerisinde kütüphaneler kurulmuştu. İlk dönemlerini başta Haçlılar ve Bizans olmak üzere yoğun bir siyasi mücadeleyle geçiren Türkiye Selçukluları, Sultan I. Mesud devrinden itibaren Anadolu’da varlıklarını pekiştirdiler. Sükunetin sağlanması ilmî ve kültürel faaliyetlere ağırlık verilmesine imkan verdi. II. Kılıç Arslan devrinden itibaren Anadolu’da medreseler kurulmaya başlandı. Hemen hepsinin birer kütüphanesi de bulunuyordu. Süheyl Ünver’in tespit ettiği bazı yazma eserlerindeki kayıtlar II. Kılıç Arslan, I. İzzeddin Keykâvus ve I. Alâeddin Keykubad’ın şahsî kütüphanelerinin mevcudiyetini ortaya koymaktadır. Sultanların kütüphanelerindeki kitaplardan bazıları günümüze de ulaşmıştır. Sultanlar için çok sayıda eser telif edilmesi, âlimler ve diğer devletlerin hükümdarlarından hediye gelen kitaplar hediye edilen kitaplar, bu kütüphaneleri zenginleştirmiştir.

Türkiye Selçukluları döneminde en fazla kütüphaneye sahip şehir, devletin İznik’ten sonraki başkenti Konya’ydı. Âlimlerin uğrak yeri olması, çok sayıda medresenin kurulması, kütüphanelerin fazlalığı, şahıs kütüphanelerinin çokluğu bakımından Konya ile Büyük Selçuklu hakimiyetindeki Bağdat büyük benzerlik göstermektedir. Bilhassa Moğol istilasından sonra İslam dünyasının muhtelif şehirlerindeki pek çok âlim Büyük Selçuklu şehirlerini terk ederek Konya’ya göç etmişti. Şehre gelen âlimler yanlarında çok değerli kitaplar da getirdiler. Bu durum Alâeddin Keykubad başta olmak üzere Selçuklu sultanları ve devlet adamları tarafından memnuniyetle karşılandı.

Şemseddin Altun-Aba, Celaleddin Karatay, Sahib Ata Fahreddin Ali gibi devlet adamları kurdukları medreselerin içerisinde birer kütüphane yaptırmışlardı. Şemseddin Altun-Aba’nın Konya’da Yeni Pazar mevkiinde kurduğu medresenin büyükçe bir kütüphanesi vardı. Vakfiyesinde belirtildiğine göre medresenin işleyişiyle sorumlu olan mütevelli ve nazır her sene vakıf gelirinden ayrılan 100 dinar ile kütüphaneye layık kitaplar almakla yükümlüydü. Bu kütüphaneden -kitabın bedelini kütüphaneciye ödemek ve iade sırasında geri almak üzere- ödünç kitap almak mümkündü. Burası aynı zamanda Selçuklular devrinde Konya’da kurulan ilk kütüphanedir.

Konya’da medrese kütüphanelerinin yanısıra âlimlerin şahsî kütüphaneleri de vardı. Sadreddin Konevî, Mevlana Celâleddin Rûmî, Ahi Evren, Evhâdüddin Kirmânî, Fahreddin Irâkî, Hoca Dehhânî, Âşık Paşa şahsî kütüphaneye sahip âlimlerden bazılarıdır. Selçuklu devri tabiplerinden Muvaf faküddin İbn Matran, kitaplarının çokluğu ve talebelerine kitap hediye etmesiyle meşhurdu.

Konya’nın haricinde Aksaray, Sivas, Malatya, Tokat, Kayseri gibi önemli şehirlerde kurulan medreselerin de kütüphaneleri vardı. İlme, âlimlere ve kitaba düşkünlüğüyle tanınan Selçuklu veziri Sahib Ata Fahreddin Ali Akşehir, Kayseri, Aksaray’daki medreseleri ile Sivas’ta kendi adını taşıyan Sahibiye Medresesi bünyesinde birer kütüphane inşa ettirmişti. Yine Sivas’taki Buruciye Medresesinin de bir kütüphanesi vardı. Medrese, cami ve şahıs kütüphanelerinin haricinde hastane, dergah, ribat, kervansaray ve türbelerde de kütüphaneler bulunuyordu. Mevlana’nın dergahı büyükçe bir kütüphaneye sahipti. Burada kendi eserlerinin yanısıra hocalarının ve oğlu Sultan Veled’in telif ettiği eserler yer alıyordu. Bu kütüphane ileride yeni temin edilen kitaplarla çok daha zenginleşecekti.

Sultan II. Kılıç Arslan’ın Abbasi halifesi Nâsır Lidinillah ile evli olan kızı Selçuki Hatunun Dicle nehri yakınlarındaki türbesinde oldukça zengin bir kütüphane vardı.

Selçuklular devrinde bazı hanımlar da kütüphane kurmuştu. Irak Selçuklu Sultanı I. Mahmud’ın kızı Terken Hatun bunlardandı. Terken Hatun Kirman’da yaptırdığı medresesinin bir bölümünü kütüphane olarak tahsis etmişti. Yine Sirâceddin Urmevî’nin soyundan gelen Bedreddin Mahmud’un eşi Kutlu Melek Hatun da Konya’da Atabekiyye Medresesinin yakınlarında Dârü’l-Huffâz adını taşıyan bir kütüphane kurmuştu.

Kitaba verilen değer Anadolu beyliklerinde de hayli öne çıkmıştı. Mesela Kadı Burhaneddin âlim bir devlet adamı olarak önemli bir kütüphaneye sahipti. Aynı şekilde erken dönemde Danişmendli, Mengücüklü, Artuklu ve Saltuklu beylikleri Selçuklu sonrası dönemde ise Aydınoğulları, Karamanoğulları, Germiyanoğulları, Saruhanoğulları, Eratnalılar gibi beyliklerin hüküm sürdüğü şehirlerde medreseler ve kütüphaneler inşa edilmişti.

Selçuklular devrindeki kütüphanelerin çoğu yangınlar, doğal afetler, iç isyanlar, Bâtınî saldırıları, Oğuz isyanı, Moğol istilası, Haçlı Seferleri sırasında yapılan yağmalar nedeniyle zamanla ortadan kayboldu. Mesela bir ayaklanma sırasında sadece Nişabur’da 5 kütüphane ateşe verilmiş, 7 kütüphane de yağmalanmıştı. Save şehrinde Ebu Tahir Hatunî tarafından kurulan kütüphane de 1220’de Moğollar tarafından yıkılmıştı.

SADREDDİN KONEVÎ’NİN KÜTÜPHANESİ

SADREDDİN Konevî gerek babası Mecdüddin İshak gerekse onun ölümünden sonra annesiyle evlenerek himayesini üstlenen İbnü’l-Arabî sayesinde çocukluk yıllarından itibaren ilim mahfillerinde yetişmiş, kitaplarla iç içe geçen bir hayat sürmüştür. Türkiye Selçukluları devrinin önde gelen âlimlerinden olan Sadreddin Konevî’nin kütüphanesi Konya’daki meşhur kütüphanelerden birisiydi. Konevî’nin sahip olduğu kitapların ilk nüvesini babası Mecdüddin İshak’ın muhtelif diplomatik gezilerden getirdiği kitaplar, İbnü’l-Arabî’nin kitapları ve kendi eserleri oluşturuyordu. Çıktığı seyahatler sırasında İslam dünyasının farklı ilim merkezlerinden temin ettiği kitaplarla kütüphanesini daha da zenginleştirdi.

Her şahıs kütüphanesinde görüleceği üzere Konevî’nin kütüphanesinde de sahibinin donanımını, ilgi alanlarını, temsil ettiği ilim geleneğini yansıtan kitaplar yer alıyordu. Babası Mecdüddin İshak’ın ve üvey babası İbnü’l-Arabî’nin önemli mutasavvıflardan olması, dinî ilimler ve tasavvuf alanındaki kitapların sayısının fazla olmasının başlıca nedeniydi. İbn Sina, Gazzalî, Birunî, Fahreddin Razi, Şehristanî, İmam Ebu Yusuf, İmam Müslim, İmam Buhârî, Ahmed b. Hanbel, Taberî gibi önde gelen âlimlerin fıkıh, tefsir, hadis, tıp ve tarih alanında yazdıkları kitapların mevcudiyeti Konevî’nin farklı alanlara duyduğu ilginin ve entelektüel kişiliğinin açık bir göstergesidir.

22 Temmuz 1274’te vefat eden Sadreddin Konevî, ölümünden kısa bir süre önce, kütüphanesi ile ilgili bazı taleplerini de içeren bir vasiyetname kaleme aldı. Vasiyetinde, evindeki kitaplardan felsefeye dair olanların satılıp elde edilen paranın ruhu için fakirlere dağıtılmasını; tıp, fıkıh, tefsir, hadis kitaplarının Şam’a götürülerek ilim ehlinin hizmetine sunulmasını; kendi telif ettiği kitapların ise hatıra olarak damadı Afifeddin’e verilmesini istiyordu. Ancak yakınları, kendi telif ettiği eserleri Afifeddin’e vermek dışındaki maddeleri yerine getirmediler. Anlaşılan o ki, hiçbirinin gönlü böylesi muazzam bir kütüphanenin parçalanmasına razı olmamıştı. Bu nedenle Konevî’nin vefatından birkaç ay sonra, mezarının da bulunduğu, kendi adıyla anılan caminin güneye açılan taş çerçeveli kapısının üst kısmı kütüphane haline getirildi ve kitaplar buraya taşındı. Böylece onun adını taşıyan meşhur kütüphane kurulmuş oldu. Caminin 1274 tarihli kitabesinde belirtildiği üzere, “Konevî’nin ashâbından olanlar ile iyi halli ve sâlih fakirlerin” faydalanabildiği kütüphane Selçukluların yıkılışından sonra Karamanoğulları ve Osmanlılar devrinde de varlığını sürdürdü. Kitaplar vakıf statüsünde koruma altına alındı, muhtelif zamanlarda envanteri yapıldı. Kütüphanede 1476’da 162, Yavuz Sultan Selim devrinde 168, 1584’te ise 151 kitap bulunmaktaydı.

II. Abdülhamid devrinde büyük bir tamirat geçiren kütüphanedeki kitapların çoğu Cumhuriyet döneminde Türk ve İslam Eserleri Müzesi ile Konya Yusufağa Kütüphanesi başta olmak üzere farklı kütüphanelere dağıtıldı.