Z Dergi Mobil Uygulamasını
ÜCRETSİZ HEMEN İNDİRİN!

Mobil Websitesine Devam Et >>

İstanbul’dan Venedik’e Hipodrom’un Atları
Önder Kaya

Yazı Boyutu: a a a
Okuma Modu

İstanbul’dan Venedik’e Hipodrom’un Atları
Önder Kaya

https://www.zdergisi.istanbul/makale/istanbuldan-venedike-hipodromun-atlari-205

Venedik denince akla lagün, gondollar ve San Marko meydanı gelir. Kartpostallarda güvercinlerin göğe yükselişleri ile özdeşleşen meydandaki belirgin eserler arasında ise dört at heykeli bütün ihtişâmı ile göze çarpar. Bu heykeller, 1204’deki IV. Haçlı istîlâsının hemen sonrasında Venedik’e taşınmışlardır. Muhtemelen bu heykellerin taşınması emrini İstanbul’un işgal edilip yağmalanmasında başrolü oynayan yaşlı ve kör Venedik dukası Enrico Dandalo vermiştir. Dandalo, politik zekâsı sâyesinde, Kudüs’ü ellerinde tutan Eyyubîlerin kalbi durumundaki Mısır üzerine yapılması planlanan bu seferi, İstanbul’a çevirmesini bilmiştir. Heykeller bir rivâyete göre bizzat duka Dandalo tarafından, başka bir rivâyete göre de onun ölümünün hemen sonrasında İstanbul’da bulunan Venedik temsilcisi Marino Zeno’nun girişimleri ile Venedik’e taşınmıştır.

Konstantinopolis’in 1204 yılında Haçlılar tarafından işgâli. Fransız Ulusal Kütüphânesi.
Konstantinopolis’ten Venedik’e kaçırılan atlar.  San Marko Kilisesi Müzesi.

Venedik, kanallar vâsıtasıyla birbirine bağlanan bir adacıklar diyârı olup Ortaçağ’ın en görkemli deniz güçlerinden biridir. Kent, bir lagün üzerine kurulmuştur. Esâsen şehri kuranlar ilk başlarda lagün etrâfındaki adacıklarda değil de bu adacıklara yakın kıyı bölgelerinde yaşamaktaydı. Ancak yaşadıkları bölge V. yüzyıldan îtibâren Gotlar, Hunlar ve Lombardlar tarafından yağmalanmaya başlayınca insanlar yağmalardan korunmak için önceleri geçici, VII. yüzyıldan îtibâren de kalıcı olarak bu adacıklara yerleşmeye başladı. Zamanla bir şehir hâline gelen bu adacıklarda, mevcut yapının temellerini atan Contarini, Dandalo, Morosini, Mocenigo gibi âileler, ileriki dönemlerde Venedik’i idâre edecek önemli dukaları da içlerinden çıkaracaklardır.

Akıllara durgunluk verecek bu yerleşim teşebbüsünün temelinde lagünün taşıdığı bâzı avantajların önemli rol oynadığını hemen belirtelim. Lagün sâyesinde Venedik’in denizden işgâli neredeyse imkânsızdı; zîra lagünün üzerinde yükseldiği kum yığınları, yılın belli zamanlarında yer değiştirmekte ve şehre fazla yaklaşan gemilerin karaya oturmasına neden olmaktaydı. Buna karşılık Venedikliler, kum yığınlarının hareketlerini düzenli olarak tâkip ediyor ve lagünün belli bölgelerine çaktıkları kazıklar vâsıtasıyla kendi gemilerinin karaya oturmasını engelliyorlardı. Şehir bir tehdit ile karşı karşıya kaldığında, alınan savunma tedbirlerinin başında bu kazıkların sökülmesi geliyordu. Şehrin üzerinde yükseldiği lagünde yaşanan gelgitler, Venedik’in en önemli ticârî ihrâcat maddesi olan tuzun elde edilmesini sağlıyordu. Bu sâyede Venedikliler ihtiyaç duydukları bâzı maddeleri temin için deniz ticâretine başlamışlar, sonrasında ise Ortaçağ Avrupa’sının en büyük deniz gücü hâline gelmişlerdir.

VIII. yüzyılda şehrin idârî yapısı da belirmiş, kent “duka” adı verilen ve şehir parlamentosu tarafından seçimle iş başına getirilen idâreciler vâsıtasıyla yönetilmeye başlamıştır. Bugün Venedik’teki en önemli târihî yapılardan biri olan Dukalar Sarayı, IX. yüzyılda inşâ olunmuştur. Yine aynı yüzyıl içinde dört İncil yazarından biri olan Aziz Markos’un kemikleri, gömülü olduğu İskenderiye’den kaçırılarak Venedik’e getirilmiş ve burada defnedildiği mezarın üzerine de Venedik’in âdeta sembolü olan San Marko katedrali inşâ olunmuştur. Dolayısıyla Venedikliler, dört İncil yazarından birini şehirlerinde misâfir etmek sûretiyle Hıristiyan dünyâsında büyük bir onura erişmişlerdir. Hatta bu olayın bir hâtırası olarak Venedik devletine San Marko Cumhûriyeti denilmeye başlanacaktır.

Sonraki yıllarda da farklı coğrafyalardan yağmalanan eserlerin şehre taşınması âdeti devam etmiştir. Bu konudaki en önemli adım ise 1204’deki Konstantinopolis’in yağmalanması sırasında atılır. Venedik bu yağmadan 3/8 oranında hisse alacaktır. İşte yazımıza konu olan ve “quadriga atları” olarak bilinen sanat eserleri de bu süreçte Venedik’e taşınır. Atların tam olarak ne zaman, nerede ve kim tarafından yapıldığı konusu bir muammâdır. Roma ve Bizans devri kaynaklarında, bu sorulara farklı cevaplar verilir. Bâzı kaynaklar atların İran’da döküldüğünü, buradan Roma’ya ve Roma’dan da Konstantinopolis’e geldiğini söylerken bâzı eserlerde söz konusu atların Armenia kralı Tridates tarafından yaptırılarak Roma’ya gönderildiği, buradan Konstantinopolis’e getirildiği kayıtlıdır. Gerçekten de atlar, Büyük Konstantin’in kendi adını verdiği yeni başkentini görkemli bir merkez hâline getirme projesinin bir parçası olarak şehre getirilmiş olabilir. Nitekim aynı imparatorun Roma, Mısır, Yunanistan gibi farklı coğrafyalardan pek çok eseri yeni başkentine taşıttığı biliniyor. Ancak en çok rağbet gören tez, atların Büyük İskender’in de heykeltıraşı olarak bilinen Lysippos tarafından Rodos halkı için yapıldığı şeklindedir. Bâzı rivâyetlerde ise Konstantinopolis’e imparator I. Teodosius zamânında Khios, yâni Sakız adasından getirildikleri söylenir. Heykeller üzerine çalışanlar, yapım tekniği ve kullanılan malzeme îtibâriyle bu atları MÖ IV. yüzyıl ile MS IV. yüzyıl arasında bir devreye târihlendirmektedirler. İnce târihlendirme husûsunda kullanılabilecek tek ipucu ise bir atın başının üzerinde bulunan ve 518 yılına târihlenen imparator Justinus devrine âit paradır.

At meydanında Yılanlı sütun ve at heykelleri, minyatür detayı.

Bronz heykellerde kullanılmış olan malzemenin %97’si bakır, gerisi kalay ve kurşundur. Atların üzerinde ince bir altın kaplama olduğu, ancak doğal şartların da etkisiyle bu kaplamanın döküldüğü biliniyor. Kaynaklarda atların hipodromda ilk sergilendikleri sırada güneşin de üzerlerine vurmasıyla göz kamaştırıcı bir parlaklık saçtıklarından bahis vardır.

Peki, heykelin İstanbul’da kaldığı süre içinde bulunduğu yer tam olarak neresiydi? Bu konuda kaleme aldığı kapsamlı bir makâlede Erendiz Özbayoğlu, heykellerin yerinin bugün Sultanahmet Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nin bulunduğu alanda olduğunu söyler. Bu alan, temelleri II. yüzyıl sonlarında Roma imparatoru Septimus Severus tarafından atılan Konstantinopolis hipodromunun “carceres” denilen kısmıydı. Burası hipodromda mücâdele eden yarış arabalarının başlangıç noktası konumundaydı. Bu dört atın, carceres’in üzerinde bulunan kemerli bir yapının üst kısmında durduğu tahmin ediliyor. Carceres’ten çıkış yaparak hipodromun etrâfını dolaşan ve dört at tarafından çekilen yarış arabalarına da “quadriga” denmekteydi. Dolayısıyla bu dört at, aynı zamanda bir quadriga’yı temsil etmekteydiler. Heykellerin buradaki alana da bugün Sultanahmet’teki Yerebatan Sarnıcı’nın hemen arka tarafına düşen Milion anıtından taşındığına dâir bâzı kaynaklarda kayıtlar vardır. Bilindiği üzere Milion anıtı, Roma eyâletlerine ulaşan yolların başlangıç noktasını gösteren bir âbidedir.

Kent, 1204’deki Haçlı istîlâsı sırasında acımasızca yağmalandı. Bu yağmadan quadrigalar da nasîbini aldı. Heykeller, Venedik meydanındaki San Marko Katedrali’nin ön cephesine yerleştirildi. Yaklaşık altı asır burada kalan quadrigalar, Fâtih’in de portresini yapan Gentile Bellini başta olmak üzere meydanı tuvaline taşıyan pek çok ressama ilham kaynağı teşkil etmiştir. 1797’ye kadar San Marko meydanına hâkim bir konumdaki durumlarını muhâfaza ettiler. Ancak bu târihte, kuzey İtalya’yı kontrol altında tutan Avusturya’ya karşı başarılı savaşlar veren Napolyon, dört atı berâberinde Paris’e götürmeye karar verdi. Atlar önce Tuilleries Sarayı’na oradan da Napolyon’un inşâ ettirdiği zafer tâkının üzerine kondu. Napolyon’un Waterloo bozgunundan sonra quadriga atları yeniden Venedik’e iâde olundu. 1914’de I. Dünya Savaşı çıkınca şehrin âdeta sembolü hâline gelen heykeller Roma’ya taşındı. Savaş sonrasında yeniden eski yerine konan heykeller II. Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla bu kez Venedik yakınlarındaki Padova kentine taşındılar. 1945’te ise atlar yeniden San Marko meydanında boy gösterdiler. 1990’da ilginç bir girişime imzâ atıldı ve atların bilhassa hava kirliliğinin sebep olduğu olumsuz etkilerden korunması için kilise içine alınmasına karar verildi. Bugün, dünyânın en meşhur quadriga atlarının orjinalleri kilisenin içinde sergilenirken birer kopyaları ise teras kısmından târihî meydanı selamlamaya devam etmektedir.

KAYNAKÇA

¶ Altan Ege, E., “Venedik: Akdeniz’de Doğu ile Batı’nın Buluşma Noktası”, Doğu Batı, yıl: 9, sayı: 34, Kasım-Aralık-Ocak 2005-2006, s. 49-73
¶ Bardakçı, M., “Devlet-Patrik el ele çalınan atlar Türkiye’ye”, Hürriyet gazetesi, 23.01.2005
¶ Doğaner, S., Denizle Nikah Tazeleyen Kent: Venedik, İstanbul 2006.
¶ Kaya, Ö., Avrupa Tarihi Üzerine Yazılar, İstanbul, 2011
¶ Özbay, E. B., “İstanbul’dan Venedik’e Götürülenler”, Türkiyemiz, yıl: 10, sayı: 29, Ekim 1979, s. 15-18
¶ Özbayoğlu, E., “İstanbul’un Bronz Atları”, Anadolu Araştırmaları, sayı: 11, İstanbul 1989, s. 155-161.