Z Dergi Mobil Uygulamasını
ÜCRETSİZ HEMEN İNDİRİN!

Mobil Websitesine Devam Et >>

El Escorial Kraliyet Kütüphanesi
Uğur Boran

Yazı Boyutu: a a a
Okuma Modu

El Escorial Kraliyet Kütüphanesi
Uğur Boran

https://www.zdergisi.istanbul/makale/el-escorial-kraliyet-kutuphanesi-558

Rivayete göre Roma şehrinin yedi diyakozundan biri olan Aziz Laurentius, hasımlarınca tazibe maruz kalıp ızgarada kızartılırken kendisini pişiren pek de iyi niyetli sayılamayacak aşçılarına istikametine olan inancından taviz vermeyen bir kahraman edasıyla dönerek “Bu tarafım pişti, şimdi öteki tarafımı çevirin!” demiş.

Melankolik karakteri yüzünün çizgilerinden okunacak ölçüde belirgin, teolojik kaygıları düşünce dünyasını ve siyaset yapma biçimini yönlendirecek derecede baskın bir karakter resmi çizen Katolik Kral II. Felipe, Fransızlara karşı yürütülen Batalla de San Quintín —savaşını— kazandığı takdirde gösterişli bir manastır inşa ettirerek bunu Aziz Laurentius’a adamaya ahdetmişti. Felipe hayalini gerçekleştirecek zafere 1557’de mazhar olunca 1563’te ahdini yerine getirmek için ilk somut adımı attı.

Bütün imkanlar seferber edilerek ve verilebilecek her türlü maddi ve manevi destek sağlanarak 1584’te tamamlanan Escorial’in 21 yıllık inşa süreci uzun sürdüğü kabulüyle kimi İspanyolları memnun etmemiş olacak ki böyle durumlar için kullanılan durar más que la obra del Escorial deyimi bu türden bir analojinin kurulmasına yol açtı.

Madrid’in kuzeybatısında San Lorenzo’da konumlandırılan, sert ve haşin görünümlü muhkem bir kaleye benzeyen bu kompleksin birkaç temel kuruluş gayesi vardır. İlkin Felipe, Aziz Laurentius’a adanan bu yapıyı Katolik dünyanın birliğini ve İspanyol monarşisinin gücünü simgeleyecek bir “barış tapınağı” kılacaktı. Dahası Escorial hem dindar kralın hem de neslinden gelecek Habsburgların bedenleri için bir istirahatgaha, dolayısıyla otorite temerküzünün etkin ve devamlı kılınacağı bir nekropole dönüştürülecekti (tasarlandığı gibi de olmuş ve Escorial son beş asrın İspanyol kralları için bir makbereye dönüşmüştür). Meselenin manevi ve kültürel vechesinin bir yönünü Felipe’nin en büyük arzularından biri olan bütün İspanyol azizlerine ait kutsal emanetleri (relics) Escorial’de toplamak teşkil ederken diğer taraftan içerisinde Avrupa’nın en zengin koleksiyonlarının yer aldığı bir kraliyet kütüphanesi kurulmak istenmiştir. Bütün bu çabalar neticesinde Escorial, İspanya Krallığının manevi gücünün taşa kazınmış mücessem bir abidesi haline gelecekti.

Sierra de Guadarrama’nın eteklerine kurulan bu yapı için atılan ilk önemli adım bir dönem Michelangelo’nun Vatikan San Pedro Bazilikasında yardımcısı olarak çalışan Juan Bautista de Toledo’nun kral tarafından “kraliyet mimarı” unvanıyla atanarak bu muazzam projenin başına geçirilmesiydi. Escorial’in tamamlandığını dünya gözüyle göremeyen ustanın 1567’deki ölümüyle iş önce İtalyan Giovanni Battista Castello’ya, daha sonra ise Toledo’nun çırağı Juan de Herrera’ya verildi. Başlangıçta bir manastır olarak tasarlanan bu devasa yapı sonraları kralın talepleri ve yapılan istişareler doğrultusunda manastır okulu, panteon, bazilika, kütüphane, kraliyet sarayı ve bunlara bağlı irili ufaklı mütemmim cüzlerin eklenmesiyle peyderpey genişleyerek farklı işlevsel boyutlar kazandı.

Escorial, Real Monasterio (Kraliyet Manastırı) ve La Granjilla de la Fresneda (Bautista de Toledo tarafından tasarlanan kraliyet avlanma locası ve manastır hayatına özgü inzivagah) olarak kültürel ve tarihi öneme sahip iki temel mimari kompleksten meydana gelir. Dolayısıyla burası her şeyden önce bir manastır ve bir İspanyol kraliyet sarayıdır. Tarihçilerin değerlendirmesi, Escorial’ in ikili bir tabiata sahip olduğu ve hem İspanyol monarşisinin hem de Roma Katolik Kilisesinin müşterek mimari manifestosunu yansıttığı yönündedir. Gelenek, bu devasa yapının mimari açıdan Aziz Laurentius’un ızgarada işkence görmesinden mülhem ızgara biçiminde teşkil edildiğinde hem fi kir olsa da konu epey tartışmalıdır. Bu tarz bir mimari düzenin asla Escorial’e özgü olmadığı, hatta Yahudi tarihçi Flavius Josephus’un naklettiği bilgilere dayanılarak yapının kat planının Süleyman Mabedinden ilham alınarak inşa edildiği öne sürülmektedir.

20. yüzyıla değin genişleyerek büyüyen Escorial’i teşkil eden temel tamamlayıcı birimleri Patio del los Reyes (kral avlusu), Bazilika (Latin haçı şeklinde tasarlanmıştır), Palacio de Felipe II (II. Felipe’nin sarayı), Palacio de Borbones (“Escorial Komplosu” ile de ilişkili Borbon hanedanına ait olan ve Bazilikanın kuzeyinde yer alan saray), La Sala de Batallas (savaş salonu), Panteón (hem krallar hem de prensesler için iki ayrı panteon), Jardines de los Frailes (rahip bahçeleri), Cripta (ölülerin gömüldüğü kilise yeraltı türbesi), Museo de Arquitectura (mimari müze) ve Biblioteca (kütüphane) şeklinde genel bir sınıfl andırmaya tabi tutulabilir.

Escorial Kraliyet Kütüphanesi (La Biblioteca del Escorial) her şeyden önce 16. yüzyılın en önemli üç kütüphanesi olan Vatikan (Roma), Laurenciana (Floransa) ve Marciana (Venedik) ile rekabet edecek düzeyde tasarlanmıştır. Biri bazilikanın arka kısmında, ikincisi manastırın içinde ve bir diğeri Kraliyet Kütüphanesi olarak bilinen ve halka açık kısmı teşkil eden bölüm olmak üzere toplam üç kütüphaneye ev sahipliği yapmaktadır.

Tasarım açısından ortaçağ Avrupa’sı kütüphane stilinden ayrışan Escorial, dönemi için oldukça gelişmiş bir tarzı temsil etmekteydi. Hatta İtalyan mimar Dominico Fontana’nın Vatikan Kütüphanesinin tasarımında Escorial Kraliyet Kütüphanesinden etkilendiği söylenir. Binadaki hemen her şey gibi kütüphane de sembolik bir düzenin önemli bir parçasıdır. Manastır ile Papaz Okulunu birbirine bağlayan kütüphane, bu yönüyle maddi ve manevi dünyanın birliğini temsil eden bir konumdadır. Bu sembolizm kitapların tasnifi nde de kendisini açıkça gösterir. Bir dünya tasavvurunun yansıması olarak tarih, coğrafya ve botanik gibi seküler içerikteki kitaplar girişe en yakın kısımda bir araya getirilmişken şiir, gramer, geometri, matematik ve teoloji gibi soyut veya eskatalojik muhtevasıyla öne çıkan kitaplar bazilikaya en yakın bölümde kendilerine yer bulmuşlardır.

Kütüphanenin kurulmasındaki temel motivasyon yeniyi keşfetmek ve eskiyi korumak yoluyla siyasi otoritenin takviyesini gözetmenin yanısıra entelektüel anlamda dünya liderliğini de kurumsal bir düzleme oturtmaktır. Bundan hareketle Escorial Kraliyet Kütüphanesi hem İspanya’nın ilk millî kütüphanesi olacak hem de topyekun bir contrarreforma (karşı reform) niteliği taşıyan bu devasa tasarım bir araştırma merkezi hüviyeti kazanacaktı. Zira kitaplar ile kutsal emanetlerin bir merkezde toplanması girişimi kutsallık (katoliklik) ile sapkınlık (protestanlık) arasındaki mücadelenin bir simgesidir.

Bu minvalde Felipe, iki amaç doğrultusunda son derece istekle yürüttüğü bir sürecin hayatının sonuna dek bizzat takipçisi olmuştur. Kütüphaneye çeşitli yollardan binlerce kitap temin edilecek ve başta İspanya olmak üzere Avrupa’nın dört bir yanındaki kutsal emanetler (relics) Escorial’e taşınacaktır (nitekim 1570’ten itibaren 7500 civarında kutsal emanetin İspanya’ya getirildiği bilinmektedir). Tarihçi Sigüenza’nın naklettiği bir anekdot kralın kutsal emanetlere olan düşkünlüğünü oldukça çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermektedir. Felipe’nin ölüm döşeğinde dinmek bilmeyen ıstırabına gece gündüz yanı başında kendisine refakat etmek suretiyle tanıklık eden kızı Infanta Isabela Clara Eugenia, babasının bilincini kaybetmesinin önüne geçmek maksadıyla kendince bir hile tertipler. Buna göre Infanta Isabela, babası her ne zaman ıstırabından bilincini kaybedecek olsa kralın yanında yüksek sesle “Kutsal emanetlere dokunma!” diye bağıracak ve böylece babasının bu konudaki hassasiyetinden istifadeyle sanki içeriye birisi girmiş ve kutsal emanetlere el uzatmışçasına, başarılı bir kurguyla onun uyanık kalmasını temin edecekti. Gerçekten de bu canhıraş çığlıklara kayıtsız kalmayan kral, yatağında irkilerek uyanır ve gözünü dört açarak etrafta tehlike arz eden birilerinin olup olmadığına mütecessis bir tavırla dikkat kesilirmiş.

Escorial’deki kütüphaneye kitap toplama süreci beş farklı yolla gerçekleşmiştir: satın alma, hediye ve bağışlar, savaş ve korsanlık faaliyetleri sonucunda ele geçirilenler, kararnameyle kitap temini, engizisyonun yasaklı kitaplar listesindeki bazı kitapların kurtarılarak koruma altına alınması.

Felipe özellikle satın alma sürecinin her aşamasında aktif bir rol oynamış ve aksamasına göz yummamış, aksine hareketin organize bir bütünlük çerçevesinde sürmesi için bütün imkanlarını seferber etmiştir. Bir kısmı zaten imparatorluğun resmî elçisi konumunda olan memurlar ve bazı danışmanlar Avrupa’nın dört bir yanından satın aldıkları (veya satın alınması için gerekli girişimleri vakit geçirmeden başlattıkları) kitap koleksiyonlarını, doküman ve muhtelif yazılı materyalleri Escorial’e taşımak için olağanüstü bir çaba sarfetmişlerdir. Bu haris kitap avcıları arasında hemen ilk sırada Juan Páez de Castro, Honorato Juan, Antonio Agustín, Ambrosio de Morales, Diego Guzmán de Silva ve Benito Arias Montano gibi isimler akla gelmektedir.

Felipe’nin hükümranlığı döneminde Latince, Yunanca, İbranice, Arapça, Aramca, İtalyanca, Fransızca ve İspanyolcadan oluşan, bütünüyle eski yazmalara tahsis edilmiş bir oda bulunmaktaydı. Yaklaşık 1800 adedi Arapça olan bu yazmaların bir kısmı 1571’de Juan Páez de Castro tarafından satın alınmış bir kısmı ise İspanya ile Osmanlı Devleti arasında vuku bulan irili ufaklı deniz savaşlarında barış bedeli (peace price) olarak ele geçirilmişti. Kral bir yandan aracılar göndererek kitap satın alımını kuvvetli bir biçimde desteklerken bir taraftan da bu işe bizzat arka çıkmaktaydı. Örneğin aralarında 57 Yunanca ve 112 Latince yazmanın bulunduğu Gonzalo Pérez’in kitap koleksiyonunu satın alan bizzat kendisiydi. Juan Páez de Castro’nun 66’sı hariç tamamı Arapça yazmalardan teşekkül eden 315 ciltlik (kimilerine göre 320) kişisel kütüphanesinin satın alınması sürecinde de karşımıza yine kral çıkar.

Escorial’e kitap satın almakla görevlendirilen “kültür elçileri” bu vazifelerinde başkütüphaneci tarafından koordineli bir şekilde yönlendirilmişlerdir. Başta Mallorca ve Barcelona olmak üzere imparatorluğun her bir köşesi karış karış dolaşılmış, Murta ve Poblet manastırlarından 293 ciltlik kitap kütüphaneye taşınmıştır. Diego Guzmán de Silva hareketin en meşhur kitap avcılarından birisi olarak kayıtlara geçmiştir. Onun Venedik’te bulunduğu bir sırada Yunanca yazmalar ile Latin kodekslerinden oluşan bir koleksiyonu satın alarak Escorial’e getirtmesi önemli bir hamle kabul edilir.

1576’da kütüphanedeki kitaplara dair hazırlanan bir envanter 2 binin üzerinde yazma eser ile 2500 basılı kitabın mevcudiyetini ortaya koymaktadır. Aynı yıl Diego Hurtado de Mendoza’nın, döneminde İspanya’daki en değerli koleksiyonlardan birisi kabul edilen kütüphanesinin tamamı satın alınarak Escorial’e kazandırılmıştı. Pedro Fajardo ve Antonio Agustin’in son derece önemli kütüphaneleri de kral tarafından satın alınarak kütüphanenin envanterine katılmıştır. Bu oldukça yoğun sayılabilecek nicel artışa paralel olarak Benito Arias Montano da bir yandan kitapları dil ve konu bütünlüğü gözeterek tasnif etmekteydi.

Hediye ve bağışlar yoluyla da kitap temini söz konusu olmuştur. Bunlardan bir kısmı çok sayıda kitabın bir arada bulunduğu koleksiyonlarken kimi zaman nadir yazmaların bağışlanmış olduğu da göze çarpmaktadır. 1580’de Jorge Beteta tarafından bağışlanan 9. yüzyıldan kalma bir Concilios Visigóticos yazması bu türdendir. Ayrıca Burgos de Paz’ın da bağışçılar arasında yer aldığı bilinmektedir. Ünlü İbranice uzmanı ve 1584’e kadar Escorial’in başkütüphanecisi Arias Montano çok sayıda orijinal İbranice yazmayla birlikte 28 adet Arapça yazmayı bağışlarken kral da kişisel dokümanlarını bağış yoluyla kütüphaneye vermiştir. Kütüphanede yer alan Usâme b. Munkiz’in Kitâbu’l-i’tibâr’ı gibi son derece nadide kitapların nasıl temin edildiği açıkça bilinmese de bağış veya savaş yoluyla temin edildiklerini düşünebiliriz.

Kitap temin sürecinin belki de en ironik manzaralarından biri engizisyon kurumunun marifetiyle ambarlara yığılan bazı Arapça ve İbranice kitapların engizitörlerin elinden kurtarılarak burada istiflenmesidir. Özellikle Arapçayı 16. yüzyılın ortalarında iyice yoğunlaşan kamusal alandan tasfiye etme girişimleri neticesinde imparatorluktan kovulan Müslümanların ya da kalmalarına izin verilen Moriskoların (yeni Hıristiyanlar) kitapları icra edilen etnik temizliğe paralel olarak toplanıyor, kimisi yakılarak yok edilirken bir kısmı da çeşitli nedenlerle muhafaza ediliyordu. Yakılmaktan bir şekilde kurtulan ancak engizisyon yetkililerince tehlikeli görülen çoğu Arapça yasaklı kitap (libros prohibidos) engizisyon ile işbirliği içinde olduğu söylenen kitap avcısı kraliyet memurları tarafından ülkenin dört bir yanından Escorial’e taşınmaya devam ediyordu. Hatta kralın engizisyon tarafından mimlenen 400’ün üzerinde kitabı toplatarak koruma altına aldırdığı biliniyordu.

Reconquista süreci boyunca ya yakılarak ya da kimi manastırların mahzenlerine hapsedilerek kullanım ve dolaşımları engellenen, Müslüman ve Yahudi toplumlarına ait binlerce eserin akıbeti bir tarafa, özellikle deniz savaşları ve korsanlık faaliyetleri neticesinde İspanya’ya bir hayli kitap ve doküman taşınmıştır. Örneğin İnebahtı Deniz Savaşında ele geçirilen ancak bugün mevcut olmayan bir Kur’an nüshasının varlığını ve fiziksel niteliklerini envanter kayıtlarından takip etmek mümkündür.

Korsanlık faaliyetleri sonucu ele geçirilen kitaplar konusunda en çarpıcı örnek Fas Sultanı Muley Zidan’ın Arapça yazma eserlerden teşekkül eden kitap koleksiyonuna dairdir. Zidan’a ait bu kültür hazinesinin birkaç el değiştirdikten sonra nihayet Escorial’in envanterine katılmasının, hatta politik ve hukuki bir pazarlık malzemesi haline gelişinin hayli ilginç bir tarihi vardır.

1612’de XIII. Louis tarafından bazı esirleri fidye karşılığı kurtarması için Fas’a gönderilen eski konsolos, yeni korsan/tacir Jehan Philippe de Castelane, Faslı Sultan Muley Zidan’ın sandıklara yerleştirilmiş eşyasını Agadir’e taşımak için sultanla 3000 escudo karşılığında anlaşır. Nakliye sonrası kendisine vadedilen parayı alamayan Castelane eşyayı Marsilya’da satabileceği düşüncesiyle gemisiyle derhal kuzeye doğru hareket eder. Ancak donanma amirali Luis Fajardo’ya ait dört İspanyol kalyonu tarafından durdurularak mürettebatıyla birlikte derdest edilip Lizbon’a götürülür. Burada savaş konseyi tarafından korsan ilan edilen Fransız mürettebatın gemisinde yer alan Muley Zidan’a ait eşya meşru bir ganimet (de buena presa) sayılarak doğruca Cadiz’e nakledilir. Zidan’a ait 120 sandığın ilk envanter sayımı Fajardo tarafından gerçekleştirilir. 120 adet sandıktan 73’ünde altın ve gümüş beklentisi içerisindeki Fajardo’yu hayal kırıklığına sevketmiş olsa da başka türlü bir hazine yatıyordu: binlerce Arapça yazmayı ihtiva eden bir kültür hazinesi.

Bu değerli eserler aynı yılın son aylarında III. Felipe’nin emriye Madrid’e taşınarak yerel mahkeme üyelerinden Juan de Idiáquez’in evine konuldu. Idiáquez’in yeğeni ve kraliyetin Arapça, Türkçe ve Farsça tercümanlarından Francisco Gurmendi kitapları inceleyerek tasnif etmekle vazifelendirildi. Onun hazırladığı rapora göre koleksiyonda 4 bin kitap yer almaktaydı ve bunların bir kısmı Kur’an ve tefsirlerinden oluşurken diğer bir kısmını da tıp, astroloji, matematik ve sair dinî ilimlere dair kitaplar teşkil etmekteydi. Raporun can alıcı noktası ise kitapların Escorial’e gönderilmesi tavsiyesiydi. Gurmendi, bir kısmı sözlük olmak üzere koleksiyondaki bazı kitapları çalışmalarında kullanmak ya da İspanyolcaya tercüme etmek için almayı da ihmal etmedi.

Nihayet engizitörlerle yapılan uzun soluklu istişarelerin akabinde III. Felipe’nin 1614 yılının mayıs ayında yayınladığı fermanla Muley Zidan’ın kitaplarının Escorial’e taşınma emri verilmiş oldu. Ancak kitaplar bir süre manastırın “bir köşesinde” depolanarak muhafaza edilecek, kraliyet koleksiyonunun “şimdilik” bir parçası olmayacaktı. Dönemin manzarası dikkatlice tetkik edildiğinde bu muvakkat kararın engizisyonla ters düşmemek için alındığı aşikârdır.

Zidan’ın Escorial’e nakledilen kütüphanesi ilerleyen dönemde siyasi bir krize dönüşerek takas nesnesi haline geldi. Buna göre Faslı sultan, kütüphanesi kendisine iade edilinceye kadar Hıristiyanları fi dye karşılığı kurtarmakla vazifeli tesliscileri engellemeye başlayarak esirleri birer rehine olmaya mahkum etti. Kütüphane başlarda siyasi bir takas nesnesiyken yavaş yavaş hukuki bir ihtilaf meselesine dönüşmeye yüz tuttu. Yaşanan onca tartışmanın nihayetinde İspanya talebini bir adım öteye taşıyarak potansiyel değeri yüksek olan kütüphaneye karşılık sultandan Garnizon şehrini talep etti. Saray kronikçisi Gil Gonzales Dávila’nın yazdıklarına göre Muley Zidan, Escorial’de tutulan kitaplarına karşılık olarak III. Felipe’ye 70 bin dukalık bir meblağ dahi teklif etmişti fakat gelişmeler işin sonunda sultanın aleyhine sonuçlanacaktı.III. Felipe, teolojik anlamda bir yatkınlığı olmasa da babasının çizgisini izlemek suretiyle genel olarak Escorial Kütüphanesini korumayı ve günden güne zenginleştirmeyi sürdürdü. Onun asıl önemli adımı imparatorluk dahilinde yayınlanacak her kitabın bir nüshasının behemehal kütüphaneye verilmesini emreden bir kararname çıkartmasıdır.

Kütüphanedeki kitaplar nicelik açısından IV. Felipe’nin hükümranlığı döneminde zirveye ulaştı. Bu arada 1671’de meydana gelen bir yangında kitapların büyük bir kısmı yok oldu. Ancak manastırda bulunan scriptorium sayesinde yaşanan felaketin acısı bir nebze olsun hafi fl etilebilmiş olmalıdır. Zira bu manastır yazıhanesinde binlerce yazma eserin kopyası yapılmış, böylece yanan eserlerin bir kısmının kaybolmasının önüne geçilebilmiştir. Antonio de San José yangından 25 yıl sonra, kurtulan nüshaları yeniden sınıfl andırıp envanter kopyalarını almak için uğraştı. Bu envanter yangından sonra kalan kitapların 45 bin civarında olduğunu ortaya koymuştur. Bourbon hanedanının, İspanyol veraset savaşlarından sonra tahtı Habsburglardan aldığı dönemlerde Escorial’de daha fazla kitap kaybı yaşanmıştır. Zira Bourbon hanedanı kitap temini süreçlerini akamete uğratmakla kalmamış, buradaki kitapları peyderpey Fransa’ya veya kendilerine ait hususi kütüphanelere göndermişlerdir.

Bugün Escorial Kraliyet Kütüphanesi 40 bin civarında nadir esere ev sahipliği yapmaktadır. José Quevedo bunların 1920’sinin Arapça, 562’sinin Yunanca, 72’sinin İbranice ve 210 kadarının da Latince ve diğer Romen dillerine ait eserler olduğunu söyler. Yazmaların toplamı 4564 adettir. Ayrıca Kastilya dilinde ve Don Alonso dönemine ait çok sayıda kronik vardır.

Kütüphanedeki Arapça koleksiyona dair Morato Aga olarak da tanınan Diego de Urrea tarafından hazırlanan 449 başlığı ihtiva eden bir katalog yayınlanmıştır. Antonio Gracián, Guzmán de Silva’ya gönderdiği mektuplardan anlaşıldığı kadarıyla, Escorial’deki bütün yazmaların bir indeksini hazırlayıp basmak niyetindeydi. Hernando de Briviesca’nın Escorial Manastırındaki papazlara teslim ettiği yazma eser envanteri ise ilk indeks olarak kabul edilebilir. Latin kodekslerinin ilk kataloğu ise 17. yüzyılın başlarında hazırlanmıştır. Kimin eseri olduğu tam olarak bilinmiyor olsa da kütüphaneci Sigüenza tarafından hazırlandığı tahmin edilmektedir.