Z Dergi Mobil Uygulamasını
ÜCRETSİZ HEMEN İNDİRİN!

Mobil Websitesine Devam Et >>

Atlara Fısıldayanlar
Amelia Soth

Çeviri: Didem Dinçsoy BOZDAŞ

Yazı Boyutu: a a a
Okuma Modu

Atlara Fısıldayanlar
Amelia Soth

https://www.zdergisi.istanbul/makale/atlara-fisildayanlar-214

Atlarla aranızın iyi olmasını istiyorsanız bir ritüel önerebilirim. John Reibetanz’ın Binici Sam Appleby şiirinde târif ettiği bir ritüel bu:
Shecky’nin söylediği gibi, yumuşak otlu bağayı
Kurusun diye çakal eriği ağacına astım.
Bir ay boyunca karınca yuvasında sakladım.
Dolunay ışığında
Tertemiz bir kemik zinciri çıkardım.
Sonrası biraz zordu.
İskeleti bir akıntıya götürüp
Ay ışığında yüzsün diye bıraktım.
Ama gözlerimi ondan ayırmadım.
Tâ ki kemiklerden biri
Akıntıya karşı su yüzüne çıkana dek.
Sonra bu kemiği aldım, at nalı şeklinde
Küçük bir kasık kemiğiydi, ve eve götürdüm.
Pişirip toz hâline getirdim.
Asıl kudret tozda.

Doğu İngiltere folklorunda bu ritüeli gerçekleştiren kişilere “otlu bağacı” (ed. otlu bağa=karakurbağası, genellikle geceleri dolaşan siyah renkli bir kurbağa türü) deniyordu. Atlarla aralarında gizemli ve güçlü bağlar bulunan bir tür cadıydı bu insanlar. Bir otlu bağacı öfkeli bir atı sâkinleştirebilir veya evcilleştirilmiş bir atı kimsenin sâkinleştiremeyeceği şekilde yabanîleştirebilirdi.

XIX. yüzyılda doğu İngiltere’de yaşayan bir rençper için otlu bağacı olmak oldukça câzip bir hayaldi. Becerikli işçiler olan rençperler çiftlik işçilerinden bir seviye yukarıdaydılar; ama toprak sâhipleri kadar güçlü değildiler. İyi bir rençper dâima kendine iş bulurdu; ancak rençper kötüyse hemen dile düşerdi. Aynı anda hem tatminkâr hem müphem bir konumda yaşayan biri için doğa üstü güçlerden medet ummak hiç de fenâ bir fikir değildi. O dönemde sıradan bir çiftçi, atlarıyla ilgilenebilmesi için üç kişi çalıştırmak zorundaydı: arabacı, ikinci adam ve üçüncü adam. Bunların içinde arabacı en tecrübeli olanıydı ve grubun lideri sayılırdı. Üçüncü kişi ise genelde 15-16 yaşlarında, işi yeni yeni öğrenen bir oğlan çocuğu olurdu. Zorlu hayat şartlarının bir araya getirdiği bu insanlar birbirlerini kollar, bildikleri meslek sırlarını aralarında paylaşırlardı. Kendilerini ne patronla ne sıradan işçilerle bir tutarlardı; ayrı bir sınıfa mensup görürlerdi.

Rençperler işlerini korumak için doğal olarak meslek sırlarını da kıskançlıkla gizlerlerdi. Bu rençperlerin kullandığı “büyülü” tekniklerin çoğunun at psikolojisine dâir derin bir tecrübeye yaslandığını bugün artık biliyoruz. Örneğin bu insanlar, atları güzel kokularla istedikleri yerlere çekip kötü kokularla durdurma tekniğini bulup geliştirmişlerdi. Tabiî bir de kılları parlasın diye atlara yedirdikleri özel karışımlar vardı; bu karışımların bâzıları arsenik, çalı kökü gibi zehirli malzemelerle hazırlanırdı. Yanlış doz atı öldürebileceğinden doğru karışımı ancak deneyimli rençperler hazırlayabiliyordu.

Otlu bağacılar bu konuda yalnız değildiler. Kuzeyde, İskoçya’da Society of the Horseman’s Word adında buna benzer, bir başka grup ortaya çıkmıştı. Bu gizli topluluk atın kulağına fısıldandığında hayvanın kontrolünü ele geçirmenizi sağlayan gizli bir sözcüğe sâhip olduklarını iddia ediyordu. Başlangıç ritüeli ise herkesin kaldırabileceği türden değildi; aralarına girebilmek için yarım şişe viskiyi bir dikişte bitirmeniz gerekiyordu. Peki, otlu bağacılar karakurbağası kemiğinin gücüne gerçekten de inanıyorlar mıydı? Yoksa onların bu esrârengiz tavırları, işlerini ellerinde tutmak, mesleklerini korumak adına geliştirdikleri zekice bir taktik miydi? Ne yazık ki halkbilimciler bu geleneği, ortadan kaybolmaya yüz tuttuğu geç bir dönemde çalışmaya başladı. Doğu İngiltere folklorunun önde gelen araştırmacılarından George Ewart Evans’ın yazdığına göre, “çiftçiliğin başladığı zamandan bu yana devam eden bir topluluğun nesliydi. (...) Öne çıkmalarının nedeni yaşadıkları dönemde, bu sürülebilir topraklarda tam anlamıyla devrimsel bir değişim olmasıydı. Artık çiftçilikteki neredeyse bütün işler yalnızca makineler tarafından yapılıyordu.” Evans, otlu bağacıların Britanya’daki Roma hükümdarlığı dönemine dek uzanan eski at tapıcılığı geleneğinin son halkası olduğunu ileri sürüyor. Diğer araştırmacılarsa gizli rençper topluluklarının kadim bir zincirin son halkası değil, dönemin bir ürünü olduğunu iddia ediyor. Târihin bir döneminde, koşum atlarının, çiftliklerin yük taşıma aracı olarak kullanılan öküzlerin yerini almasıyla ortaya çıkmış, traktörlerin atın yerine geçmesiyle de ortadan kalkmıştı. Bu durumda Horseman’s Word cemiyeti en fazla bir lonca kadar mistikti.

Gerçekten de traktörün tarım fâliyetlerinde yaygın bir biçimde kullanılmasıyla birlikte saban atları ortadan kayboldu. Onlarla birlikte, gizli cemiyetler, sihirli sözcükleri ve rençperlerin hayal gücünde şekillenen ritüelleri de târihe karıştı. Ne gariptir ki Evans’ın konu hakkında böyle bilgi sâhibi olmasının nedeni de bu değişimdi. Örneğin 80 yaşındaki bir kaynağı bu konu hakkında konuşmayı reddetti; tâ ki Evans ona atların çiftliği yıllar önce terk ettiğini hatırlatana dek. Bu sırları gizlemenin artık bir anlamı kalmamıştı.