Z Dergi Mobil Uygulamasını
ÜCRETSİZ HEMEN İNDİRİN!

Mobil Websitesine Devam Et >>

At Yarışlarının Kısa Târihi
Reşat Köstem

Yazı Boyutu: a a a
Okuma Modu

At Yarışlarının Kısa Târihi
Reşat Köstem

https://www.zdergisi.istanbul/makale/at-yarislarinin-kisa-tarihi-220

Yaklaşık 50 milyon yıl öncesinin atı nasıl bir evrim geçirmiş ve ne zaman yarışabilecek yapıya kavuşmuştur? At-insan etkileşimi hangi aşamalardan geçerek günümüzdeki biçimini almıştır? Bu sorulara bulunan yanıtlar at yarışlarıyla kuşkusuz birebir bağlantılıdır. İnsanoğlunun târihteki ilerleyişi attan yararlandığı nispette artmış; atın görev ve evrimi de bu durumdan önemli ölçüde etkilenmiştir. Ateşli silâhların gelişerek barutun top gibi ağır silâhlarda kullanılması atın savaş alanlarındaki önemini azaltmış görünse de atlar daha yüz yüzelli yıl öncesine kadar en hızlı ulaşım, haberleşme aracıdır: “Üstelik bugünün soğuk makineleri gibi değil, insana yakın bir dost, hassas bir canlı, sevgiyi öğreten, doğayla bütünleştiren bir varlık olarak…” Teknolojik devrimin motorlu vâsıtaların îcâdıyla en üst seviyelere tırmanmasıyla nihâyet at insan hayâtından büyük ölçüde çekilerek daha çok sportif amaçlarla kullanılmaya başlamış, yâni dar bir alana hapsedilmiştir.

AT YARIŞLARI NASIL BAŞLADI?

At yarışlarının çıkış noktasını saptamak için, atın evcilleştirildiği târihe bakmak gerekir. Çünkü evcilleştirilen, binekte kullanılan ve hızlı koşabilen atın yarıştırılmadığı düşünülemez. Atın Türkler tarafından evcilleştirildiği kabul edildiğine göre, at yarışlarının kökenini de bizim kültürümüzde aramak gerekir. Gerçekten de Türk mitolojisinde, Dîvânu Lugâti’t-Türk’te, Manas destânında hep at yarışlarıyla ilgili pasajlar vardır. Yarışlar sözünü ettiğimiz çağlardan günümüze kadar çeşitli evrelerden geçmiştir. Savaşlarda kullanılan atlı arabalar arabalı yarış kültürünü doğurmuştur. Eski Yunan’da iki ya da üç atla ve Roma’da dört atla çekilen arabalarla yapılan yarışlar için devâsa binâlar inşâ yapılması gerekmiş, Grekçe hippos “at” ve dromos “yarış, meydan” sözcüklerinden türeyen “hipodrom” kavramı böylece ortaya çıkmıştır.

Arabalı yarışlar (trot) Hun, Hitit ve Osmanlı imparatorluklarında da yapılmıştır. Arabalı yarış kültürünü Dersaâdet’e (İstanbul) devrim sonrası çarlık Rusya’sından Osmanlı’ya ilticâ eden Beyaz Ruslar getirmiş, yarışlar Taksim stadyumu, Büyükdere ve Veliefendi çayırlarında koşulmuştur. Günümüzde arabalı yarışlar özellikle Fransa’da büyük ilgi görmektedir. At yarışlarının son dönemini “organize yarışlar” olarak adlandırabiliriz. Bu evre de kendi içinde, engelli, konkurhipik vb gibi birkaç alt gruba ayrılır; ama düz yarışlar en ilgi gören türdür. Organize yarışlar, bütün ülkelerce kabul gören soy kütüklerine (stud-book) kayıtlı saf kanlar (thorougbred) arasında ve yarış türüne göre belirlenmiş uluslararası kurallara göre koşulur. İngiltere söz ettiğimiz yarışların beşiğidir. Bahisli koşular XVIII. yüzyılda koşulan maç yarışlarıyla (match racing) başlamıştır. Başlangıçta maç yarışının ödül ve mesâfesi yarışacak atların sâhiplerince belirlenmiştir.

At sâhibi ve at sayısı her geçen gün arttıkça maç yarışları yeterli gelmemiş, atların cins, yaş ve performansları göz önünde tutularak farklı tür pist ve mesâfelerde daha çok atın yarışabileceği koşular düzenlemeye başlanmıştır. Başta ikrâmiyeler olmak üzere, yarışçılığa âit masrafların müşterek bahis gelirlerinden sağlanmasıyla da günümüzdeki sistem oluşturulmuştur.

SAF KAN MI, THOROUGHBRED Mİ?

1793 yılında İngiltere’de yayımlanan soy kütüğünün ilk cildinde yer alan atlar “thoroughbred” olarak adlandırılmıştır. Thoroughbred, “özen ve dikkatle yetiştirilmiş” anlamına geldiği hâlde, saf kan denilerek yanlış kullanılmaktadır. Günümüzde thoroughbred ya da yaygın deyimle saf kan sıfatını taşıyanların ataları 1793 yılında yayımlanan soy kütüğünün birinci cildinde yer alan aygır ve kısraklardır. Soy ağacı (pedigree) sözünü ettiğimiz soy kütüğüne bağlanmayan bir atın küresel yarış ve yetiştiricilikte hiçbir değeri yoktur. Thorougbred’in atçılık deyimiyle saf kan olmadığı kesindir. Çünkü bu atların kökenleri Türk, Arap ve Berberî aygırlarıyla, İtalya’dan İngiltere’ye gönderilen 20 kadar kısrağa dayanmaktadır. Yâni thoroughbred İngiltere’ye getirilen farklı atların yetiştirilmesiyle ortaya çıkmış, buradan da dünyânın dört bir yanına yayılmıştır. Byerley Turk; Darley Arabian ve Godolphin Barb ile birlikte soy kurucu üç aygırdan biri ve bunların en eskisidir. Günümüzde bir atın thoroughbred sayılabilmesi için Byerley Turk’ün torununun torunu Herod (1758), Godolphin Barb’ın torunu Matchem (1748) ya da Darley Arabian’ın torunu Eclipse (1764) kan hattından gelmesi gerekir. Byerley Turk hattının günümüze ulaşan kolunu da Woodpecker (1773) oluşturur. 1929 Gâzi Koşusu gâlibi Cap Gris Nez, 1934 Ece ve 1991 yılında Gâzi Koşusu’nu kazanan Abbas ülkemizdeki ünlü Byerley Turk temsilcileridir.

ARAP ATÇILIĞINDAKİ YERİMİZ FARKLI

Saf kan Arap atçılığı günümüzde birçok ülkede yapılmaktadır. Osmanlı imparatorluğu döneminde, pâdişah ve yakınlarının, devlet ileri gelenlerinin ahırlarında nitelikli Arap atlarının bulunduğu bilinmektedir. Örneğin II. Abdülhamid’in Kağıthâne Harası adıyla anılan saray ahırı (ıstabl-ı âmire) saf kan Arap atlarıyla ünlenmişti. Ayrıca II. Abdülhamid, 1878 yılında İstanbul’a gelen eski ABD Başkanı Ulysses Grant’a, Leopard ve Linden Tree adlı Arap aygırlarını hediye etmiş, bu atlarla birlikte, 1893 yılında Chicago Dünya Fuarı’na gönderilen Obeyran ile Nedime de ABD’nin saf kan Arap atları soy kütüklerinde yer almışlardır. Türkiye Arap atı yarış ve yetiştiriciliğinde günümüzün lider ülkesi konumundadır.

LEVANTENLER VE BATILI ANLAMDA AT YARIŞLARI

Batı Avrupa’dan ticâret amacıyla ülkemize gelen yabancılar İstanbul ve İzmir gibi önemli ticâret merkezlerinde özgün topluluklar oluşturdular. Levanten (doğulu) adı verilen bu azınlıklar Batılılaşma süreciyle birlikte, bulundukları kentlerin sosyal ve kültürel yaşamını önemli ölçüde etkilediler. Osmanlı’ya levantenler aracılığıyla giren “alafranga” yaşam biçiminde elbette at yarışlarının da payı vardır.

Osmanlı döneminde ilk organize yarışlar, 1856 yılında levantenlerin kurduğu Smyrna Races Club (İzmir Yarış Kulübü) bünyesinde düzenlenmiştir. Yarışlar Şirinyer Çayırı’ndaki tek tribünlü pistte koşulmuş, büyük ilgi toplamıştır. Buca’nın yanı başında Paradiso, yâni “Cennet” diye anılan şimdiki Şirinyer dönemin rağbet gören mesîrelerindendir. Sait Akson, o günleri şöyle anlatıyor:

“Şirinyer yarış yeri, koşu günleri daha sabahtan dolmaya başlardı. Pek çok kimse çamlıkta piknik yapmaya geliyordu. Koşular sabahtan başlar, öğleden sonrada devam ederdi. İzmir eşrâfının ve önemli kişilerin dâvet edildiği tribünde, koşulara ara verildiği öğle sıralarında mükellef sofralar kurulur, ziyâfetler verilirdi. Buca kısa zamanda, sâkin, âsûde havası, romantik çekiciliği, güzel parkları ve şirin evleriyle sevimli bir atçılık köyü olmuştu.”

Levantenler İzmir’e önemli ziyâretçilerin geldiği zamanlarda da program dışı yarışlar düzenlemiştir. Mısır seyahati dönüşü şehre gelen Sultan Abdülaziz’in onuruna 24 Nisan 1863 Cuma günü koşulan at yarışları bunlardan biridir. Spora düşkünlüğüyle bilinen sultan yarışları çok beğenmiştir. Onun at ve atçılığa düşkünlüğünü bilen yakın çevresindekiler, İzmir’dekine benzer yarışların İstanbul’da düzenlenmesi için harekete geçmişler ve nihâyet sultânın izniyle de koşular düzenlenmiştir. Türkiye Jokey Kulübü Müzesi’nde sergilenen ipek kâğıda basılı yarış programında şöyle yazılıdır: “Sene 1280 hulûl edecek cemâziyelevvelinin 3 cuma ve 4 cumartesi günleri Kâğıthâne’de teşvîkât-ı seniyye-i hazret-i pâdişâhî ile ber-vech-i âti at yarışlarının icrâ olunacağı mukarrer bulunmuştur.” Yarışlar 16-17 Ekim 1863 târihlerinde Kâğıthâne Çayırı’nda koşulmuştur.

JOKEY KULÜP SESLERİ

İngiltere’de yerel jokey kulüpler ya da eş anlamlı kuruluşların farklı dönemlerde ortaya çıktığı bilinmektedir. 1750 yılında bir grup atçının kurduğu, Newmarket Jockey Club, kendi yarış kurallarını yayımlar. Bu kulübün elde ettiği başarı, kulübün Britanya hatta diğer ülkelerde de örnek alınmasına neden olur. Buna paralel Newmarket Jokey Kulübü, yarış kurallarının yanı sıra yarış takvîminin belirlenmesi, genel soy kütüğünün (General Stud Book) oluşturulması gibi konularda da yetkilendirilmiştir. İngiltere’de düzenlenen yarışların sorumluluğu da kulübün üstündedir. Birçok ülkenin örnek aldığı İngiltere Jokey Kulübü (The Jockey Club) 1750 yılından beri bağımsız çalışmaktadır. Yurt içinde İzmir Yarış Kulübü ve yurt dışındaki jokey kulüp uygulamalarının ilk yansıması, 1864 yılında İstanbul’da kurulan Dersaâdet Jokey Kulübü’yle olmuştur. Kulübün yönetmeliği Cerîde-i Havâdis gazetesinin 829 numaralı sayısında yayımlanmıştır. Yönetmelikte kulübün amacının, at yarışlarını özendirmek ve Osmanlı devletinde at soylarını iyileştirmek olduğu belirtilmiştir.

Aynı yıl, kurban bayramının son üç günü (17-19 Mayıs) yapılan koşuları başta Sultan Abdülaziz olmak üzere nâzır, sefir, devlet adamı ve subayların üç gün boyunca izledikleri yine Cerîde-i Havâdis gazetesinin haberleri arasında yer alır.

1877-1878 Rus harbinde aldığımız yenilgi ülkede büyük sarsıntı yaratmış, bütün eğlence ve spor faâliyetleri gibi at yarışları da kesintiye uğramıştır. Hele Osmanlı’nın dağılıp parçalanmasının önüne geçebilmek adına konmuş yasaklarla dolu baskıcı bir dönemin başlamasıyla da İstanbul’da bu türde bir organizasyonun yapılabilmesi imkânsızlaşmıştır. Ancak bu olumsuz ortama rağmen Aydın, Balıkesir, Manisa, Konya, Bursa, Amasya, Sivas, Samsun, Adana, Erzurum, Urfa, Halep, Şam, Bağdat ve Musul gibi şehirlerde at yarışlarının yapıldığı Başbakanlık Osmanlı Arşivi’n deki belgelerden öğrenilebilmektedir. XIX. yüzyıl sonlarındaki Dersaâdet Jokey Kulübü düşüncesinin bir sonraki aşaması, İstanbul’da kurulan Osmanlı Jokey Kulübü (Jockey Club Ottoman) olmuştur. Osmanlı Jokey Kulübü’nün, Batı’daki örnekleri gibi bir yarış otoritesi olmak amacıyla kurulduğunu söyleyebiliriz. Ancak dönemi etkisi altına alan siyâsi çalkantılar Osmanlı Jokey Kulübü’nün, kuruluşundan yaklaşık 4 ay sonra etkisizleşerek târih sahnesinden silinmesine neden olmuştur.

VELİEFENDİ YENİ YARIŞ YERİ OLUYOR

Ülke içinde yaşanan iktidar mücâdeleleri, Balkanlardaki karışıklıklar ve Trablusgarp Savaşı gibi hâdiseler çağdaş yarışçılığa geçiş sürecini olumsuz etkilemiş, bir süreliğine dondurmuştur. İttihatçıların güçlendiği bu dönemde (1910-1911) İzmir’in tanınmış atçılarından Evliyazâde Refik Bey İstanbul’a gelerek İzmir’deki gibi düzenli yarışların pâyitahtta da yapılabilmesinin yolunu aramıştır.

Sait Akson, Yarışçılık Anıları’nda, “At Yarışları yapmak için evvela akla gelen bir yarış yeridir. Böyle bir fikir, bir hipodrom tesisi o devirde, henüz zihinlerde tekevvün etmemiş…”

diyerek Osmanlı’daki at yarışlarının o günlerdeki durumuna işâret etmektedir.

İttihat ve Terakkî’nin birinci adamı Enver Paşa, Refik Bey’in önerisini benimseyince pâyitahtta at yarışları düzenlemek için harekete geçilir ve Çırpıcı Çayırı’nın Veliefendi olarak adlandırılan sâhile yakın yerinde bir yarış tesîsi kurulur. İnşâ edilen ilk hipodrom, iki ahşap tribün ve iki pistten oluşmaktadır. Yarışların düzenlenmesini de Islâh-ı Nefs-i Feres (At Soyunu İyileştirme) Cemiyyeti üstlenir. Cemiyetin günümüze ulaşan ilk yarış programında, pâdişâhın himâyesindeki koşuların 4, 13 ve 18 Ekim 1912 târihlerinde Veliefendi’de yapılacağı îlân edilir.

Ancak, Islâh-ı Nefs-i Feres Cemiyyeti ve ondan kısa bir süre sonra kurulan Sipâhi Ocağı’nın düzenlediği koşular ülkenin içinde bulunduğu savaş gibi olağan dışı durumlar nedeniyle sürekli olamamıştır. En başta uarışlara kaynak bulmak iyice zorlaşmıştır. Batı’da yarışçılığın temel kaynağı müşterek bahislerdir; ama bu o günlerde bizim için imkânsızdır. 1912 yılından îtibâren “tâlih bileti” adıyla bahis oynansa bile, bahisten sağlanan gelir harcamaları karşılamaktan çok uzaktır. Bu nedenle yarışlar bâzı yıllar Sipâhi Ocağı bâzı yıllar at sâhipleri bâzı yıllar da at sâhiplerinin kurduğu ortaklıklar sâyesinde düzenlenebilmiştir. Ana parayı koyanlar sürekli değişmiş; ama değişmeyen tek şey patronların sezon sonunda uğradıkları zararlar olmuştur.

Çağdaş at yarışı ve at yetiştiriciliğimizde önemli eksiklerden biri de atçılarımızın thoroughbredlere sâhip olmayışı, hatta onları tanımayışıdır. Koşan yarım kan atlar ülkemizde yetiştirilmiş, yabancı kökenli atlar da genellikle komşu ülkelerden getirilmiş ve saf kan Arap atlarından üstün olmayan örneklerdir. Sait Akson, Yarışlık Anıları’nda, “Bizler için saf kan Arap atından daha güzel ve daha hızlı bir at düşünmek imkânsızdı.” diye yazmaktadır.

ARAP ATINDAN DA HIZLI

Dönemin ünlü atçılarından Akif (Akson) Bey, devrim sonrası Çarlık Rusya’sından kaçırılan, aralarında 1909 yılı 2000 Guineas ve Epsom derbylerinin gâlibi Minoru’nun da bulunduğu 4 aygırı Beyoğlu’nda Pedro’nun ahırında görünce, “Bu atlar, bize başka mahlûklar gibi göründüler, ne olduklarını anlayamadık. Arap atı değildiler, fakat çok da güzeldiler.” diyerek herkese anlatır. Akif Bey ve diğer atçılar, thoroughbred’in üstünlüğünü Makrikuey Racing Syndicate (Bakırköy Yarış Sendikası) yarışlarında görmüştür. 1921 yılında, Britanya’daki Yarış Yeri İşletmecileri Birliği başkanı Sir Loftus Bates ile anlaşma sağlanarak Veliefendi Yarışları yeniden başlatılır. Makrikuey Racing Syndicate yarışları, İngiltere’deki kurallara uygun olarak koşulur ve her haftanın programına thoroughbredler için bir koşu konulmuştur. Bu koşulara MRS’nin yurt dışından getirdiği atlar katılmaktadır. Aynı zamanda atlar burada satışa çıkarılır. Bizdeki İngiliz atçılığının temelinde bu saf kanlar vardır. Örneğin 1927 yılındaki ilk Gâzi Koşusu’nu kazanan Neriman, aslında Hacı Bekirzâde Ali Muhiddin Bey’in MRS’den satın aldığı Quarrelsome isimli bir saf kandır.

Sonuçta saf kan Arap atları için Arabistan’ı doğal haramız olarak görme saplantımız thoroughbred’in yarış ve yetiştiricilikteki yerini geç öğrenmemize neden olmuş, bu da bize çok zaman kaybettirmiştir.Cumhûriyet’in temelleri atılırken bir yandan da atçılık mîrâsımızın gelecek nesillere aktarılması için çalışmalara başlanmıştır. Bu yolda ilk olarak Islâh ve Teksîr-i Hayvânat Kânûnu Lâyihası, İcrâ Vekilleri Heyeti’nin 2.3.1923 târihli toplantısında kabul edilmiş, reis Hüseyin Rauf (Orbay) tarafından 20 Mart’ta meclise sunulmuştur. Tasarının gerekçesinde, atçılığımız ayrıntılı biçimde irdelenip ileri ülkelerdeki uygulamalardan bahisle almamız gereken önlemler sıralanmıştır.

ATATÜRK VE CUMHÛRİYET’İN İLK YILLARI

Cumhûriyet’in temelleri atılırken bir yandan da atçılık mîrâsımızın gelecek nesillere aktarılması için çalışmalara başlanmıştır. Bu yolda ilk olarak Islâh ve Teksîr-i Hayvânat Kânûnu Lâyihası, İcrâ Vekilleri Heyeti’nin 2.3.1923 târihli toplantısında kabul edilmiş, reis Hüseyin Rauf (Orbay) tarafından 20 Mart’ta meclise sunulmuştur. Tasarının gerekçesinde, atçılığımız ayrıntılı biçimde irdelenip ileri ülkelerdeki uygulamalardan bahisle almamız gereken önlemler sıralanmıştır.

“At Yarışları” başlıklı bölümün girişinde, “At yarışlarının ıslâh konusundaki önemi bilinmektedir. Memleketimizde at yarışları; merak, ilgi ve rağbet gördüğü hâlde bir kuruluşa sâhip olmaması üzücüdür.”

denilerek hem “soyun iyileştirilmesi için yarış” gerçeği vurgulanmış hem de yarışları düzenleyecek “uzman kuruluş”un eksikliğinden bahsedilmiştir.

Nihâyet 1926 yılında Meclis’ten geçen 904 Sayılı Islâh-ı Hayvânat Kânûnu sâyesinde “Yarış ve Islâh Encümeni” kurulabilmiştir. Encümenin Batı’daki jokey kulüplerine benzer şekilde tesis edilmiş bir yarış otoritesi olduğu söylenebilir. Encümen; cumhurbaşkanı Gâzi Mustafa Kemal Paşa’nın himâyelerinde, başbakan İsmet (İnönü) Paşa’nın başkanlığında faâliyetlerine başlar. At yarışı harcamalarının büyük bölümü Tahsîsât-ı Mestûre (başbakanlık örtülü ödeneği) ile Ziraat ve İş Bankası gibi kuruluşlardan sağlanan yardımlar vâsıtasıyla karşılanır.

Yarış Islâh Encümeni’nin programında Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Adana, Samsun ve Konya şehirlerde çağdaş anlamda düzenlenecek yarışlar vardır. Encümen döneminin getirdiği önemli yeniliklerden biri saf kan İngiliz atlarının yarıştığı koşulardır. Başkent Ankara’daki at yarışları hiç kuşkusuz Gâzi Mustafa Kemal Paşa’nın öncelikleri arasındadır. Çünkü Gâzi Paşa, at yarışlarının çağdaş toplumlar için sosyal bir ihtiyaç olduğuna inanmaktadır. Bu inancını da çeşitli eylemleriyle gösterir. Örneğin ona göre Batılı ülkelerdeki gibi, bizde de “derby” koşulmalıdır; nitekim Türk derbisinin adı, Mustafa Kemal’in izniyle “Gâzi Koşusu” olur.

Mustafa Kemal, Ankara’da yapımına başlanan hipodromla da ilgilenmiş, inşaat alanında incelemelerde bulunmuştur. Hipodrom, Îmâlât-ı Harbiyye (Makine Kimya Enstitüsü)’nin arkasındaki Muhâfız Alayı eğitim alanına yapılır. 3 Haziran 1927 Cuma günü açılan Ankara Hipodromu’nda bir hafta sonra ilk Gâzi Koşusu düzenlenir. Cumhurbaşkanı Gâzi Mustafa Kemal, başbakan İsmet Bey, Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye reîsi (Genelkurmay başkanı) Mareşal Fevzi Paşa koşuyu izleyenler arasındadır. Ülkesinde sosyal reformlar gerçekleştirmek amacıyla 1928 yılında uzun bir Avrupa gezisine çıkan ve Türkiye’ye de gelen Afgan kralı Amanullah Han, aynı zamanda Türkiye Cumhûriyeti’ne resmî ziyâret yapan ilk devlet başkanıdır. Gâzi Mustafa Kemal, Amanullah Han’ın gezi programına Etnografya Müzesi ziyâretini koydurarak şerefine at yarışları düzenletir.

21 Mayıs günü Ankara’daki koşuları heyecanla izleyen kral ve kraliçe, Atatürk’ün sâhibi olduğu Aigrette’ın koşuyu kazanması üzerine, Mustafa Kemal Paşa’yı kutlayarak duydukları memnûniyeti ifâde ederler.

Mustafa Kemal Paşa’nın atı Aigrette bu yarışta, 1928 yılı Gâzi Koşusu gâlibi Primelore’u geçme başarısını gösterir. 1929 yılı Gâzi Koşusu’nu Celal (Bayar) Bey’in sâhibi olduğu Cap Griz Nez, 1930’da da İsmet (İnönü) Paşa’nın atı Olgo kazanır. Celal Bayar, yarış atı sâhibi olmasının nedenini Türkiye Jokey Kulübü televizyonundaki söyleşisinde şöyle anlatır:

“Atatürk’ün direktifiyle dışarıdan atlar satın alındı. Bunlar İngiliz atlarıydı. Bu atlar münâsip görülecek kimselere satmak için alındı. Ben de bunlardan ikisini aldım.”

ANKARA HİPODROMU

Sıradan bir orta Anadolu kenti görünümündeki Ankara’nın ülkeye yakışır bir başkente dönüşmesi için büyük çaba harcanmıştır. Başkente içinde hipodrom da bulunan bir spor merkezinin yapılmasını isteyen Atatürk düşüncesini dönemin başbakanı İsmet İnönü’ye açar, akabinde gerekli tâlîmatlar verilir. Hipodrom için açılan uluslararası yarışmayı İtalyan şehir mîmârı Paolo Vietti-Violi kazanır ve mîmar 1934 yılında Türkiye’ye gelir. 19 Mayıs Stadyumu, paraşüt kulesi, atış poligonu ve Ankara Şehir Hipodromu’nu kapsayan spor merkezinin yapımına 1934 yılında başlanır, inşaat iki yılda tamamlanır. Böylece 1936 yılı İlkbahar At Yarışları Ankara Şehir Hipodromu’nda yapılır. Sonraki yıllarda, atçılık câmiası klasik koşuların Ankara’da yapılmaması için değişik mâzeretler üretirken yerel yönetimler de gittikçe değerlenen hipodrom arâzisini farklı amaçlarla değerlendirmek isterler. 1974 yılında kent halkının istifâdesine sunulmak üzere hipodrom arâzisinin ormanlaştırılması, 1979’da da Atatürk’ün 100. doğum yıl dönümü hâtırası olarak oraya bir kültür sitesi projesi gündeme gelir. Ancak bunlar hep söylem aşamasında kalır; tek gerçekleşen, 1979 yılı Gâzi Koşusu sonrası Atatürk’ün en değerli eserlerinden biri sayılan Ankara Hipodromu’nun kapısına kilit vurulması olur.

SİSTEM NEDEN SÜREKLİ TIKANIYOR?

Yarış ve yetiştiriciliğimizdeki değişimler her zaman bir ihtiyâca bağlı olarak gelişir. Eskiden beri atçılar, ülkemizdeki organizasyonların “yarış otoritesi” sayılan jokey kulüp ya da aynı yetkilere sâhip bir sivil toplum kuruluşu aracılığıyla yapılmasını istemiştir. Çünkü Batılı ülkeler yarış ve yetiştiricilikteki başarılarını bu yöntemle sağlamaktadır. Devleti yönetenler de sivil bir yarış otoritesine veya devletin patron olmadığı bir yarış ve yetiştiricilik modeline hiçbir dönem sıcak bakmamıştır. Otoritenin devlette kalması gerektiği düşüncesi, geçmişte ya da günümüzde ülkemizin bir “yarış müessesesi”ne sâhip olamayışının îzâhı sayılmalıdır. Bizim atçılığımızın temel açmazı işte buradadır.

BÜYÜK UMUTLARLA KURULAN JOKEY KULÜP

Muvakkat Yarış Komitesi, adından da anlaşılacağı gibi, geçici bir dönem faâliyet göstermiş, geleceğin yarış otoritesi jokey kulübün hayâta geçirebilmesi için önemli bir adım olmuştur. Yoğun bir çalışma sonunda jokey kulüp yönetmeliği hazırlanarak Ziraat bakanı Cavit Oral’a verilir. Bakan dosyayı inceledikten sonra işi başbakan Hasan Saka’ya havâle eder. Sonrasını komite üyesi Sait Akson’dan dinleyelim:

“…Sayın Hasan Saka fikri tereddütle karşılamış ve [benim böyle işlere aklım ermez, ben bunu devletleştiririm] demiş. At yarışlarının devletleştirilemeyeceği, bu mevzuun böyle bir sistemle inkişaf etmesine imkân olmadığı kendilerine anlatılmaya çalışılmış, fakat sayın başvekil bu hususta fikrini değiştirmemişti.”

Bu durumda, acaba bütün çabalar boşa mı gidecek, yeniden başa mı dönülecektir? Sait Akson, bakanın da kendileriyle aynı görüşte olduğunu belirterek şu hâtıraya yer verir:

“1950 seçimleri yaklaşmıştı. Sayın Cavit Oral’ı ziyâret ettim… Ve [isteklerinizin hepsi lüzumlu, ben buna inanıyorum, bu işi yapılması gerektiği şekilde kuracağız. Fakat yakında seçime gidiyoruz. Seçimden sonra gelin beni görün] dedi. Sayın Cavit Oral’ın bu vaadi hepimizde sevinç uyandırmıştı. Projemizin tatbîki için seçimleri bekliyorduk.”

1950 genel seçimlerini Demokrat Parti’nin kazanması jokey kulüp düşüncesini yeniden ve büyük beklentilerle gündeme getirmiştir. Çünkü Demokrat Parti genel sekreteri Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu, yetiştiricilik ve at sâhipliği yapmaktadır; atçılığın yönetimi konusunda da bilgi sâhibidir. Sait Akson, seçimlerden kısa bir süre sonra, Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu ile buluşarak tasarladıkları “jokey kulüp modeli”ni anlatır. Karaosmanoğlu’nun bu modeli uygun görmesi üzerine yeni yarışçılık yasa taslağını ve jokey kulübün yönetmeliğini Türkiye Yarış Atı Yetiştiricileri ve Sahipleri Derneği 2. başkanı Özdemir Atman ile birlikte hazırlarlar. Bu arada Nejat Evliyazâde ve eşi Mesude Evliyazâde jokey kulüp konusunu başbakan Adnan Menderes’e de açmışlardır.

Özdemir Atman’ın anlattığına göre; 1950 yılı nüfus sayımı akşamı kurucu üyelerin Ankara Palas’ta imzâladığı yönetmelik, ertesi gün (23 Ekim 1950) Ankara vâliliği hukuk işleri bürosuna verilmek sûretiyle Jokey Kulüp resmen kurulur. Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu (Demokrat Parti genel sekreteri, Manisa milletvekili), Saim Önhon (Kocaeli milletvekili), Nejat Evliyazâde (çiftçi), Sait Akson (hukukçu) ve Halim Sait Türkhan (çiftçi) Jokey Kulüp’ün kurucuları olurlar. İlk yönetim kurulu da; başkan: Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu, genel sekreter: Saim Önhon, muhâsip üye: Halim Sait Türkhan ve üyeler: Sait Akson ile Nejat Evliyazâde şeklinde teşekkül eder.

Türkiye Jokey Kulübü’nün yarışçılıkta etkin kuruluş olabilmesi için gereken düzenleme, 10 Temmuz 1953 târihinde çıkan 6132 Sayılı At Yarışları Hakkında Kânun’la gerçekleşir. Yasa bütün beklentilere yanıt veremese de, yarışçılığımızda farklı bir yapı oluşturmaktadır. Sonuç tam istenildiği gibi değildir, yine de yarış ve bahislerde yönetimin tek bir elde toplanması önemli bir kazanım sayılır. Yönetimin -TJK aracılığıyla- atçılarda olması da bir avantajdır. Özdemir Atman ile Sait Akson’un birlikte oluşturdukları yasa taslağında yetkilerin Jokey Kulüp’e verilmesi öngörülür ki bu model yarışçılıkta ileri ülkelerde başarıyla uygulanmaktadır. Hazırlanan taslağa göre bakanlık kulübü denetleyecek, ama yetkileri kısıtlama ya da paylaşma söz konusu olmayacaktır; fakat taslak hayâta geçirilememiştir. 6132 Sayılı Kânun uyarınca oluşturulan at yarışları yönetmeliğinin 2. maddesinde de “Yarış Otoritesi” tâbirinin “Tarım Bakanlığı” anlamına geldiği, yine aynı bölümde “Tanınan Yarış Otoritesi” tâbiriyle “İngiltere Jokey Kulübü”nün kastedildiği belirtilmiştir. Yönetmelik, Türkiye Jokey Kulübü’nün “Yarış Müessesesi” olduğunu söylemektedir. Bizdeki modelin farklılığı bu örnekte açıkça görülmektedir.

Sonuç olarak yarış ve yetiştiriciliğimizin at ve koşu sayısı, müşterek bahislere katılım gibi nicelikle ilintili yönlerine baktığımızda Avrupa’nın önde gelen ülkelerinden olduğumuzu söyleyebiliriz. At yarışlarının soyun iyileştirilmesi amacıyla düzenlendiğinden hareket edersek bu konuda, sâhip olduğumuz imkânlara rağmen iyi bir yerde değiliz. Yarış ve yetiştiriciliğin uluslararası boyutlara ulaştığı günümüzde, dünyâya uyum sağlayamamış ve onunla rekâbete giremeyecek bir yapıyı sürdürmek bizi hedeflerimize ulaştıramayacaktır.

KAYNAKÇA

¶ Akson S., Yarışçılık Anıları, Türkiye Jokey Kulübü Yayınları, İstanbul, 2015.
¶ Aral, N., “Türk Atçılığı ve İstikbali”, İktisadi Yürüyüş Dergisi, Haralarımız eki, İstanbul, 1946.
¶ Belek, K., “Türk Kültüründe At ve Çağdaş Atçılık: Dünden Bugüne Kırgız Kültürel Hayatı Örneği”, Gazi Türkiyat (Gazi Üniversitesi-Türkoloji Araştırmaları Dergisi), sayı: 16, Ankara 2015, s. 111-128.
¶ Code Et Réglement Jockey - Club Ottoman, İstanbul, 1909.
¶ Köstem, R., Tarihsel Sürecinde Atçılığımızın Yapısı ve Yarışçılığımızın Oluşumu, Türkiye Jokey Kulübü Yayınları, İstanbul, 2000.
¶ Köstem, R., “Veliefendi’nin İlk Günleri”, Popüler Tarih Dergisi, sayı: 10, İstanbul 2001, s. 80-84.
¶ Kahraman, A., Osmanlı Devleti’nde Spor, Kültür Bakanlığı Başvuru Kitapları, Ankara, 1995.
¶ Sönmez, A., “Ayastefanos Antlaşması’nın Gölgesinde Eski ABD Başkanı General Grant’ın Türkiye Ziyareti”, Ege Üniversitesi Türk Dünyası İncelemeleri Dergisi, cilt: XIII, sayı: 1, İzmir 2013, s. 37-55.
¶ Tesio, F., Yarış Atı ve Yetiştiriciliği Üzerine Araştırmalar, Türkiye Jokey Kulübü Yayınları, İstanbul, 2015.