Z Dergi Mobil Uygulamasını
ÜCRETSİZ HEMEN İNDİRİN!

Mobil Websitesine Devam Et >>

Sinemada Su Mülkiyeti Susuz Yaz
Kerime Yıldız

Yazı Boyutu: a a a
Okuma Modu

Sinemada Su Mülkiyeti Susuz Yaz
Kerime Yıldız

https://www.zdergisi.istanbul/makale/sinemada-su-mulkiyeti-susuz-yaz-156

Osman ve Hasan adlı iki kardeşin çiftliğinden su çıkar. Ağabey Osman, suyun kendilerine âit olduğunu iddia ederek etrâfını çevirir ve köylülerin sudan faydalanmasına izin vermez. Kardeşi Hasan, aynı fikirde değildir. Köy halkı, bıçak kemiğe dayanınca kânûna mürâcaat eder. Kânun, suyun önündeki seti kaldırır. Bunun üzerine Osman da kânûna mürâcaat eder. Bu sefer su Osman’ın arâzisinden çıktığı için onun malı olduğuna hükmedilir ve tekrar suyun önüne set çekilir. Susuz kalan köylüler, Osman’la kavga ederler. Osman bir köylüyü öldürür. Suçu Hasan üstlenir ve hapse girer.

Osman’ın su üzerindeki mülkiyet hırsı, kardeşinin eşi Bahar’a yönlenir. Hasan’ın öldüğü yalanını söyleyip Bahar’a zorla sâhip olur. Afla hapisten çıkan Hasan, köye gelmeden evvel gerçekleri öğrenir. Osman’ı öldürür ve suyun önündeki engeli kaldırarak serbest bırakır suyu. Böylece Hasan sevdiğine, köylü de suya kavuşur.

Metin Erksan’ın 1963 yılında çevirdiği Susuz Yaz filminin konusu özetle böyle. Film, Metin Erksan’ın mülkiyet üçlemesinin ikinci filmi. Birincisi, Fakir Baykurt’un romanından uyarladığı Yılanların Öcü (1962), üçüncüsü ise bir gazete haberinden ilham aldığı Kuyu (1968)

Gösterime girdiğinde büyük ilgi gören Susuz Yaz, Berlin Film Festivali’nden dâvet alınca Sansür Kurulu tarafından incelenir ve hakkında “Bu film Türkiye’yi temsil edemez.” karârı verilir. Bunun üzerine Metin Erksan ve Ulvi Doğan, devletten bağımsız olarak katılmaya karar verirler. Ulvi Doğan, filmin negatiflerini bir otomobilin bagajında Almanya’ya götürüp yarışmaya sokar. Fakat yaptırdığı afişte yönetmen Metin Erksan’ın adını İsmail Metin olarak değiştirir. Film, festival jürisi tarafından “Habil-Kabil hikâyesini çok çarpıcı ve modern bir şekilde anlattığı için” Altın Ayı ödülüne lâyık görülür.

Ödül haberi, Türkiye’ye bomba gibi düşer. Filme sansür koyan devlet, filmin onuruna hemen bir kokteyl düzenler. Başrol oyuncuları Hülya Koçyiğit ve Erol Taş’a da birer plaket verilir.

Ancak yapımcı Ulvi Doğan’ın filmle birlikte memleketine dönmesine izin verilmez. Çünkü devlete rağmen yarışmaya katılmıştır.
Ulvi Doğan, ödülün ardından filme erotik sahneler ekler. Susuz Yaz’ın adını da “I Had My Brother’s Wife” (Kardeşimin Karısına Sâhip Oldum) şeklinde değiştirerek filmi Avrupa’da vizyona sokar.

Gösterime girdiğinde büyük ilgi gören Susuz Yaz, Berlin Film Festivali’nden dâvet alınca Sansür Kurulu tarafından incelenir ve hakkında “Bu film Türkiye’yi temsil edemez.” karârı verilir.

Bir röportajda Metin Erksan, “Festivalleri sevmiyorsunuz. Nasıl oldu da Susuz Yaz’ı Berlin Film Festivali’ne gönderdiniz?” sorusuna şöyle cevap verir: “Yıl 1963. Bir gün bana ressam Cemal Tollu, Alman Konsolosluğu'ndan telefon etti. ‘Çok heyecanlıyım Metinciğim,’ dedi, ‘Burada Berlin Film Festivali’nden gelmiş adamlar var ve filmini festivale götürecekler.’ Aldılar götürdüler. Sonra işte bu Ulvi Doğan uyandı, devreye girdi.

” İlginç değil mi? Filme, Almanlar tâlip oluyor. Üstelik filme, başrol oyuncusu ve yapımcı Ulvi Doğan tarafından erotik parçalar ekleniyor. Metin Erksan’ın bilgisi hâricinde... Susuz Yaz, Avrupa’da gösterime böyle giriyor.

Altmışlı yıllar, Anadolu köylüsünün Almanya’ya işçi olarak gitmeye başladığı dönem. Susuz Yaz, asıl meselesi olan “mülkiyet”i bir tarafa koyarsak kavga, tecâvüz, adam öldürme gibi sahnelerle Anadolu köylüsünün ilkelliğini gösteren bir film. Yâni aslında âile içinde, eksilerinizi ve yanlışlarınızı tartışmak ve düzeltmek adına yapılan bir film çalışmasını, yabancı, zâten sevmediği ve istemediği sizi aşağılamak adına kullanıyor, hem de ödül veriyor.

Susuz Yaz filminin mâcerâsı böyle. Peki, Metin Erksan’ın, uygunsuz sahneleri ve aldığı ödülle hatırlanan Susuz Yaz filmini çekme amacı gerçekte neydi?

Mülkiyet Derdi Olan Yerli Sosyalist

Ülkemizde sinemanın toplumsal meselelere eğilmesi, 1960'larda başlamıştır. Toplumsal gerçekçilik denen bu akımın en özgün, en yetenekli ve en cesur sinemacısı Metin Erksan’dır. Sırf sinemaya yakın bir dal olduğu için sanat târihi okuyan ve Türk târihine çok meraklı olan Erksan, gençlik yıllarında sosyalist düşüncenin etkisinde kalmıştır. Fakat onun solculuğu, aynı zamanda arkadaş olduğu Kemal Tâhir'in solculuğuna yakındır. Yâni geleneğe saygı duyan, halkın değerlerini ve inancını küçümsemeyen, geçmişimize sâhip çıkan bir solculuk... Her ne kadar bu özellikleri sebebiyle tıpkı Kemal Tâhir gibi Türk solu tarafından dışlandıysa da Erksan, entelektüel kimliği ve hayal gücüyle kendisinden sonraki sinemacılara ilham kaynağı olmuştur.

Metin Erksan, 60’lı yıllarda daha 30 yaşlarında bir gençken mülkiyet meselesine ciddî ciddî kafa yormuştur. Kendi ifâdesiyle mülkiyet meselesi, kâlûbelâdan beri onu ilgilendirmiş, “Mülkiyet nedir? Nereden çıktı?” sorularının cevâbını aramıştır

Su, Mülkiyet Tanımaz!

Erksan’ın su mülkiyetine odaklanmasının mühim sebeplerinden biri, o yıllarda cârî olan kânundur. Bu kânûna göre Türkiye’de göller, karasuları ve akarsular kamunun; yalnız kaynaklar, kimin tapulu arâzisinden çıkıyorsa onun malıdır. Suyun etrâfını çevirenin suya sâhip olamamasına dikkat kesilen Erksan, bu meseleyi bir röportajında şöyle îzah etmiştir:

“Filme şöyle başlamak isterdim, tutun ki avucunuza toprak aldınız. O toprağı gücünüz yettiği sürece avucunuzda tutabilirsiniz. Ama avucunuza suyu aldığınız zaman aynı şeyi yapamazsınız. Su, parmaklarınızı istediğiniz kadar sıkın, akıp gidecektir. Kaynaktan çıkan bir su. Kaynak devamlı kaynıyor. Nasıl sâhip olabilirsiniz buna? Mülk sâhibi baraj da yapsa gene tutamaz suyu. Su muhakkak bir yere gidecek. Suyun mülkiyet sınırlarını tanımayan bu öğesi, beni çok ilgilendirdi.”1

HASAN İLE OSMAN, YER DEĞİŞTİRDİ

Erksan, suyun mülkiyetine odaklandığı sırada bir hikâye üzerinde çalışmaktadır; ama Necâti Cumalı’nın “Susuz Yaz” hikâyesi dikkatini çekince bu hikâyeden vazgeçmiştir.

Yukarıda da ifâde ettiğim gibi Metin Erksan, inançlı bir yönetmendir. Halkın inancına saygılıdır. Necâti Cumalı’nın “Susuz Yaz”ında kötü adamın adı Hasan’dır. Erksan, -kendi ifâdesiyle- Peygamber Efendimizin torununun adını kötülükle özdeşleştirmek istememiş ve başrollerin isimlerinin yerini değiştirmiştir. İyi adamın adı, Hasan olmuştur.

Filmde suyu vermeyen Osman’a bir köylünün ağzından, “Başımıza Yezid mi kesildin?” denilerek Peygamberimizin diğer torunu Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’daki susuzluğuna atıf yapılmıştır. Suyu vermeyen Yezid’dir.

Susuz Yaz filminin en büyük hizmeti, Türkiye’de su mülkiyetine bakışı değiştirmiş olmasıdır. Erksan, bu konu üzerinde kimsenin durmadığından esefle bahseder:

“1969 yılında hükûmet bir kânun çıkardı, bu da es geçilmiştir. ‘Türkiye’de kimin tapulu mülkünden kaynak çıkıyorsa o kânûnundur.’ dendi. Ancak devlet, arâzi sâhibine ilk kullanım hakkı tanıdı. Peki, benim Susuz Yaz’ın mülkiyet sisteminin içinde aşamalar gösteren bu büyük kânûnun çıkmasına hiç mi etkisi olmadı? Burası üzerinde hiç durmadılar. O kânun belki çıkacaktı günün birinde, ancak o târihlerde çıktıysa buna Susuz Yaz ve ben neden oldum. Şimdi başka bir tarafına geliyorum işin. Susuz Yaz’ın sorunu ortadan kalktı bugün. Susuz Yaz bitti. Şimdi Susuz Yaz, köy filmi, bilmem ne…”2

Evet, Susuz Yaz bitti. Fakat mülkiyet derdimiz hiç bitmedi. Bu yüzden Metin Erksan sineması, güncelliğini dâima koruyacak.


1 Söyleşi: Hüseyin Sönmez, Serhat Öztürk (Ve Sinema, Sayı 1, Aralık 1985).
2 Aynı söyleşi.