Ajanda
M. Fatih Kutan
Ajanda
M. Fatih Kutan
https://www.zdergisi.istanbul/makale/ajanda-3
İstanbul’dan geçen Bosna alegorisi: Mersad Berber’in izinde
2017’nin en önemli sergilerinden biri Pera Müzesi’nde mayıs ayında son buldu. “Bir Bosna Alegorisi” sergisinde yer alan Mersad Berber eserleri, Balkanlar’ı dikkatle takip edenler için eşsiz bir görsel anlatıydı.
Bosna-Hersek ve Yugoslavya sanatının son yüzyıldaki en önemli temsilcilerinden biri olan Mersad Berber (1940-2012), eğitim hayatına başlamasından itibaren çizim yeteneğiyle öne çıkarken, Cicak, Polet ve Oslobodenje dergilerinde illüstrasyon ve çizimleriyle yer alır. İlk sergisini Kemal Sirbegovic ile birlikte düzenledikten bir yıl sonra Lübliyana Güzel Sanatlar Akademisi’ni kazanır. Erken dönemdeki eserlerinden olan “Bosna Hatıraları” serisi ile Lübliyana Güzel Sanatlar Akademisi Prešeren Ödülü’ne layık görülür. 1967’de Saraybosna’ya taşınır ve daha sonra eserleri üzerinde derin etkileri bulunacak olan moda tasarımcısı Amgisa ile evlenir. 1973’te Saraybosna Güzel Sanatlar Akademisi’nde yardımcı docent olarak çalışmaya başlar, 1992’de Yugoslavya’da olaylar patlak verene kadar akademideki görevlerine ve uluslararası sergilere katılmaya devam eder. 1990’lardan itibaren ABD, İngiltere, Birleşik Arap Emirlikleri ve Rusya gibi ülkelerde sergileri açılır ve ödüller alır. 1992’de yerleştiği Zagreb’te 2012’de hayata veda eder.
Karışık teknikler kullanan Berber’in eserleri, Balkanlar’daki halkların geçmişiyle ve geleceğiyle iç içe geçen birer rüyaya dönüşüyor. “Bir Bosna Alegorisi” sergisinde Bosna’nın görsel tarihini imgelerle çerçeveye yerleştiriyor. Tablolarda oldukça sık yer alan at figürü, gündelik hayatın içinde, emek sarf eden, doğumlardan ve cenaze törenlerinden geçen, Osmanlı Saraybosna’sından bir el olarak bize uzanan çok katmanlı, mesajı ağır bir elçiye, bir halk şarkısına dönüşüyor. Balkanlar’ın son iki yüzyılında yeşeren hikâyelerin ve dökülen kanların izinden giderek, bir vakanüvis gibi bize kendi tarihinden geriye kalanları anlatıyor Mersad Berber. “Büyük, kadim, ilahilere ait kutsal bir tema” dediği Srebrenitsa soykırımını işlediği eserleri, birlikte yaşama kültürünün ölümüne yaktığı son ağıtlarından sadece biriydi.
Mersad Berber hk.
http://www.mersad-berber.com
İstanbul şehir kültürü hakkında oldukça fazla etkinlik ve program olmakla birlikte, bu konuda bir konuşma serisi olmaması bu birikimin bir arada görünmesini zorlaştırıyordu. Bir arada görmenin, yapıları, semtleri ve anıları tek tek odaklandığımızda gördüğümüzden daha fazlasını sunduğu aşikâr. Parçaları birbirine eklediğimizde oluşacak olan bütünlükten daha fazla bir şey. Bir tek insanın farklı asırlardaki yaşamı gibi: Byzantion yaşı, Konstantinopolis yaşı, İstanbul yaşı. Her yaşında ayrı genç, her yaşında ayrı bir kişilikte.
Bu konudaki konuşma serisi eksikliğini Sakıp Sabancı Müzesi’nin (SSM) düzenlediği “Boğaziçi Buluşmaları” bir nebze giderdi. 2016 yılında başlayan konuşma serisi, 3 Haziran 2017 tarihindeki onuncu konferansla sona erdi. Ersu Pekin Ocak 2017’de müzikli bir sohbet gerçekleştirdi, Doğan Hızlan ile Selim İleri Şubat 2017’de Boğaziçi’nin edebiyatımızdaki yerine değindi, Dr. M. Sinan Genim Mart 2017’de Boğaziçi’nin korularını ve ağaçlarını anlattı; Prof. Dr. Zeynep İnankur’un Boğaziçi ressamlarını anlattığı Nisan 2017’deki konferansın ardından, son konferans “Boğaziçi’nde Su ve Su Kültürü” hakkındaydı ve konuşmacılar Dr. M. Sinan Genim ile Alican Akdemir’di. Bu on konferansın içeriğinden oluşacak bir kitap İstanbul kültürü hakkında önemli bir kaynak metin hâline gelebilir. Bunun haberini beklerken, Eylül 2017 itibariyle SSM’de yeni bir konferans serisinin başlayacağını da haber vermiş olalım.
Hz. Fatıma'nın isimleri ilk defa bir arada
Dolmabahçe Sarayı’na 21-28 Mayıs 2017 tarihleri arasında konuk olan “Noktanın ve Renklerin Devranında Hz. Fatime” sergisi ve Revak Yayınları tarafından yayımlanan Hz. Fâtime’nin İsimleri kitabı birçok açıdan ilgi çekici ve detaylarıyla önemli. Koleksiyonda yer alan hat ve ebru tabloları, Hz. Fatıma’nın tespit edilebilen isimlerini ilk defa bir arada getirmiş oldu.
Mahmut Şahin’in şikeste talik hattıyla kaleme aldığı altmış üç levhada hatlara, kutbu’n-nâyî Niyazi Sayın’ın işlediği ebrular eşlik ediyor. Hz. Fatıma’nın isimlerinin tespit edilmesi, bu isimlerin hatta işlenmesi ve Niyazi Sayın’ın marifetiyle ebru ile süslenmesinin gelenekli sanatlar açısından müstesna bir yeri var. Yayımladıkları ilk kitap olan Fatma Şâdiye Hanım’ın Hazret-i Peygamber’in Sırrı Hazret-i Fâtime kitabından bu hat albümüne kadar çizgilerini oldukça belirginleştiren Revak Yayınları, butik yayıncılığın hakkını fazlasıyla veriyor. Bize düşen, gelecekler kitaplarını ve sanat detaylarını ilgiyle beklemek.
Minyatürde nadir bir üslûp: Cihangir Aşurov
Cihangir Aşurov’un Zeytinburnu Belediyesi Kültür Sanat Merkezi’nde yer alan minyatür sergisi, temsilcisi olduğu ekolün izlerini yeniden hatırlattı. Anadolu’daki minyatür sanatından oldukça farklı bir yerde konumlanan Orta Asya minyatürleri, Osmanlı’ya minyatürün gelişine kaynaklık eden bazı metinlere ve minyatür sanatçılarına da kaynak teşkil etmesi sebebiyle oldukça önemli. Timur döneminde bir grup minyatür sanatçısının Edirne’ye geldiği ve ilk dönem Osmanlı minyatürlerinin çiziminde sarayın sanatkârlarıyla birlikte çalışmış olduğu biliniyor. Herat üslûbunun XVI. yüzyıldan itibaren baskın olmaya başladığı Orta Asya minyatürleri Bihzâd’ın etkisiyle başka bir yere evriliyordu. Bu nadir ekolün nadir temsilcilerinden birinin eserleriyle karşı karşıyayız. Özbek minyatür sanatçısı Cihangir Aşurov, tarih, mitoloji ve tasavvuftan ilham alarak işlediği minyatürlerinde savaş, tören ve şölen tasvirlerini ön plana çıkarıyor. Minyatürlerin içine gizlenmiş olan hikâye, görsel ile anlatı arasındaki sıkı bağı açığa çıkarıyor. Minyatürlerde seyredilen bozkırın, dervişlerin, külliyelerin ve sarayların gölgesinde devam eden hikâye, bugünün dünyasını yaşayan bir sanatçının rüyalarından gerçeğe doğru bir yolculuğu andırıyor.
İstanbul Kara Surları'nda bir gezinti
Binaltıyüz yıllık bir yapının izlerini sürmeyi amaçlıyordu “Çeperde: İstanbul Kara Surları” sergisi. Theodosion surları da denilen İstanbul Kara Surları’nın asırlardan bu yana çevresinde değişenlerle ve bugünkü konumuyla değerlendiren sergi, onüç metre uzunluğundaki maketle, surların ölçeğini ve çevresiyle ilişkisini farklı ve özgün bir şekilde gözlemleme imkânı veriyordu. Son savaşını 1453’te görmüş olan surların şehrin ritmine, devamına, değişimine katılması, onunla birlikte yaşamaya devam etmesi, tarihin seyrindeki olaylarla harmanlanarak sunuluyordu. Surların çevresinde yüzyıllar boyunca gerçekleşmiş ve hâlâ izi bulunan olay ve durumlardan tespit edilenlerin maketler ve haritalar üzerinde işaretlenmesi yoluyla anlatıldığı sergi, dünya üzerindeki en önemli savunma yapılarından birinin canlı olduğunu ispatlama denemesiydi. 8 Ocak 2017’de sona eren “Çeperde: İstanbul Kara Surları” sergisinin tekrarlanması tam anlamıyla bir müjde olurdu.
John Freely [1926-2017]
Fizik profesörü, İstanbul uzmanı, gezi yazarı, Türk tarihine hâkim bir hoca. John Freely için bu tanımların her biri doğru. Şehre birkaç cephesinden yaklaşarak, bu cephelerde eserler kaleme aldı: Hem gezi rehberi hem Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’sinde iz süren bir başka kitap. İlk defa otuzdört yaşında geldiği bir şehir hakkında, hâlâ kapsamı ve içeriği aşılamamış bir gezi rehberi yayımlamıştı: İstanbul’u Dolaşırken –İstanbul Gezginin Rehberi– (Hilary Sumner-Boyd ile birlikte, Pan Yayıncılık). Bir gezi rehberinden fazlası olarak kaleme alınan Galata, Pera, Beyoğlu: Bir Biyografi (Brendan Freely ile birlikte, YKY) bir şehir için en doğru yazı türüne işaret ediyordu belki de: Biyografi. Semt, ilçe ve şehir biyografilerini tarihe doğru genişletme denemesi de onun kaleminden çıkmıştı: Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme’sindeki İstanbul’un yaşantısından bugüne kalanları sokak sokak keşfetti (Evliya Çelebi’nin İstanbulu, YKY). Seyahatnâme devrinin insanlarıyla bugünün İstanbul’unda yaşayanların hayatları arasında adeta bir köprü kurdu. Büyük Türk –Bir Deniz Hâkimi Fatih Sultan Mehmed– (Doğan Kitap), At Üstünde Fırtına –Anadolu Selçukluları– (Doğan Kitap), Işık Doğu’dan Yükselir–İslâm Biliminin Batı Dünyasının Şekillenmesine Katkıları– (Doğan Kitap) tarih alanında odaklandığı konuları sade bir şekilde anlatan art arda sıralanabilecek kitaplarından bazıları. Detay konularda inceliklere dikkat çeken eserleri kaleme alabilirken, tarihin merkezî konularında genel çerçeveyi verecek ve merakı olan okuyucunun her şekilde istifade edebileceği kitapların yazarıydı. Yaşamının uzun yıllarını İstanbul’da geçiren John Freely, 20 Nisan 2017 tarihinde İngiltere’de vefat etti.
Albaraka Hat Koleksiyonu Anadolu’da
Albaraka Türk Katılım Bankası’nın 2005 yılından bu yana gelenekselleşen hat yarışmasıyla birlikte dünyanın en önemli koleksiyonlarından biri oluşuyor. Banka bu alandaki birikimini iki ayrı faaliyet ile yeni bir merhaleye taşıdı: Bunlardan ilki Albaraka Sanat Akademisi ve Galerisi’nin kurulmuş olması. Galeri ilk olarak “Albaraka Hat Koleksiyonu’ndan Seçme Eserler” sergisine ev sahipliği yaparak, koleksiyondan önemli bir bölümün toplu olarak sanatseverlerle buluşmasını sağladı. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii’nin alt kısmında yer alan galeride açılan sergilerin yanı sıra, akademi kısmında da hüsn-i hat, ebru, tezhip, ney dersleri veriliyor. İkinci faaliyet alanı ise hat sanatının kitlelere ulaşması açısından oldukça önemli. İspanya’dan Güney Asya’ya uzanan coğrafyanın bir arada göründüğü bu koleksiyonda eserleriyle yer alan hattatlar Ferhat Kurlu, Abdurrahman Ahmed el-Abdî, Enver Abdusselam Al Halavânî, Abdurrahman Depeler, Nuriye Garsiya Masip, Tahsin Kurt, Ali Memdûh Abdulhalim Muhammed, Mustafa Parıldar, İhâb İbrahim Ahmed Sâbit, Ahmed Fares Rizq, Juma Hamaher bize hat konusunda yeni bir yorum imkânı sunuyor. Hat sanatının toplumdan uzak, belli bir topluluğun ilgisine mazhar olan ve o topluluk için üretilen bir sanat olduğu ezberini bozan bir atılım bu. Albaraka Hat Koleksiyonu, bu misyonunu “Albaraka Hat Koleksiyonu’ndan Seçme Eserler” sergisi ile İstanbul’dan Anadolu’daki şehirlere taşıyarak devam ettiriyor. Ordu ve Muş’ta sergilenen koleksiyonun, 2017 süresince başka şehirlerde de sergilenerek Anadolu’daki yolculuğunu tamamlaması ve insanların gelenekli sanatlara ilgisine mütevazı bir katkı sunması bekleniyor.